HÂFIZ’IN SANAT ÜSLÛBU VE KURAN

Bahâeddîn HURREMŞÂHÎ
ÖZET
Hâfız-ı Şirâzî‟nin, şiirlerini kaleme alırken Kuran-ı Kerim‟den etkilenip
etkilenmediği, merak edilen ve tartışılan bir konudur. Yazar bu çalışmada Hâfız‟ın
konu ve şekil itibariyle Kuran‟dan etkilendiğini belirtmiştir. Kuran sûreleri ve Hâfız‟ın
gazellerinde farklı ve çeşitli konuların bir araya getirilip muhataba sunulmasını ise bir
eksiklik değil, üslûp özelliği olarak görmüştür.
Anahtar Kelimeler: Kuran, Hâfız-ı Şirâzî ve Divanı.
HÂFIZ’S STYLE OF ART AND THE QURAN
ABSTRACT
It is still discussed whether Hâfız-ı Şirâzî was influenced by The Quran when
writing his works. The author agrees with the idea that Hafız was influenced by The
Quran in terms of subject matter and form. Furthermore, he does not see the fact that
different and various subject matters were gathered and presented to the audiences in
Hafız‟s lyrics and the Quran as poorness. He rather concerns it as a feature of style.
Key Words: Quran, Hâfız-ı Şirâzî and His Divan.
Hâfız ve Kuran‟dan söz açıldığı zaman, genellikle -belki
sadece- akla gelen ilk nokta, Hâfız‟ın, Kuran ayetleri ve
mazmunlarından yaptığı iktibas meselesidir. Örneğin; Hâfız, فيه سلام
الفجر مطلع حتى 1 cümlesini Kadr Sûresi‟nden ve “Her olgunluğunun
sonu yokluk olmayan kim vardır” cümlesini وجهه الا هالك شىء كل
2
ayetinden almıştır. Ayrıca “Âsumân emanet yükünü çekemedi”
انا عرضنا الا مانة على السموات cümlesi de
والارض
3 ayetine işaret eder. Bu alanda geniş araştırma ve incelemeler
yapıldığı için bu makalede yukarıda belirtilen türden bir tesir ve
etkilenmeye işaret edilmemiştir.4 Burada sözü edilen konu şudur:

* Bu makale, “Temâşâgeh-i Râz /Hâfız‟ın Gerçek Çevresini, Konularını Tanıma ve
Anlama Üzerine”, (Haz.: Murtazâ Mutaharrî), 1. Baskı, Tahran, 1359. adlı eserde
yayınlanmıştır.
** Bozok Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
ahmedesad@gmail.com
1 “O gece, fecrin doğuşuna kadar esenlik vardır.” (Kadr, 5). (Metindeki ayet mealleri
“Kur‟an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1993”
kaynağından alınmıştır.)
2 “O‟nun zatından başka her şey yok olacaktır.” (Kasas, 88).
3 “Biz emaneti, göklere ve yere teklif ettik de…” (Ahzab, 72).
4 Özellikle Pertev Ali‟nin, Hâce‟nin Akide ve Fikirleri, Tahran, Endîşe, 1358” kitabının
“Hâce-i Şirâz‟ın Kuran-ı Mecid, İşaretler, Hadisler ve Hadislerden Alıntıları” bölümüne
ve Dr. Abdü‟l-Huseyn Zerrînkûb‟un yazdığı Ez Kûçe-i Rindân (2. baskı, Tahran, Ceybi,

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
617
Hâfız ve sanatı üzerinde, -mazmunlar Kuran‟dan iktibas edildiği içinKuran‟ın
tesiri daha ciddî ve daha ayrıntılıdır. Yazar, yeterli derecede
inceleme ve araştırmalarla Hâfız‟ın gazellerinin, tarz ve yapı
bakımından, Kuran sûrelerinden etkilendiği sonucuna ulaşmıştır.
Evet, beyitleri diğer bütün şairlerden fazla olan Hâfız‟ın gazelleri,
çeşitlilik ve birbirinden uzaklık içerir. Diğer Fars şairlerine oranla
Kuran‟ın sûre ve ayetlerinin yapısından daha fazla etkilenmiştir.
Bunun açıklaması ve ayrıntısı gelecektir.
Kuran ve Hâfız Divanı anlam yönünden birbirine benzer.
Çabuk tanınır ve fark edilir ama geç anlaşılırlar. Bir iki okuyuşla –
özellikle eğer kalp huzuru ve yakınlaşma niyetinden başka bir şey
varsa- onların derununa inilemez. Senâî bu konuda:
عروس حضرت قران نقاب آنگه بر انداز / كه دار الملك ايمان را مجرد بيند از غوغا
5
der. Diğer taraftan her ikisi de çok kolay bir okunma
özelliğine sahiptir. Kuran‟ı ve Hâfız Divanı‟nı veya her ikisini de
okuyabilen birçok kimse, başka hiçbir şey (gazete vs.) okuma
ihtiyacı hissetmez. Bazı okur yazar olmayan kimseler arasında
Kuran‟ı ve Hâfız Divanı‟nı ezberleyen ve bakarak okuyamayanlar da
vardır.
Kısaca bu iki ünlü kitap, özellikle ilk defa okunduğu zaman
düzensiz, deyim yerindeyse daldan dala atlıyor gibi görünür. Ama
sıradan olmayan bir okuyucu; anlayış güzelliği, sadık bir niyetle ve
bu iki kitapla diğer kitaplar arasındaki klişeleşmiş mukayeseleri
kaldırarak okursa; sözü edilen kitapların seci, kafiye, vezin ve tekrar
gibi özellikleri ortaya çıkar. Dağınıklık, nazım yokluğu ve dış
görünüşteki aksaklıklar kaybolur. Her iki kitaptaki bu zahirî
dağınıklık, araştırmacılar tarafından fark edilmiş ve üzerinde
çalışılmıştır. Şimdi araştırmacıların bu iki kitapta bulunan
görünüşteki dağınıklık hakkında söylediklerini nakledeceğiz.
Hâfız’ın Sanat Üslûbu
Esasen, kasidelerin tegazzül bölümünden ortaya çıkmış olan
gazel, başlangıçta örneğin Enverî, Senâî, Attâr ve Mevlânâ‟da akıcı
bir mana ve bütünlüğe sahiptir. Bu akıcılık Hâfız‟dan önce, zirvedeki
İranlı gazel şairlerinde, yani Sadî‟den bu yana fazlasıyla
korunmuştur. Hâfız, diğer bütün şairlere oranla, Sadî‟den fazla

1356) adlı kitabın “Sürûd-ı Zühre” bölümüne bakılabilir. Ayrıca bk. Murtaza ZarGamfer,
Hâfız ve Kuran(Hâfız‟ın Kuran Ayetlerine Uyarlaması), Tahran, Sâib, 1365, s.
85.
5 “Hazreti Kuran gelini, nikâbını aradan kaldırdığı zaman başşehir, imanı karmaşadan
mücerret olarak görür.”
Hâfız'ın Sanat Üslûbu ve Kuran
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
618
etkilenmiş, yüzden fazla gazelde onu izlemiş, birçok mazmununu
iktibas etmiş ve birkaç mısraını da hiç değiştirmeden kendi gazelleri
arasına eklemiştir. Ancak, sözünün dokusundaki anlam çeşitliliği
bakımından Sadî‟nin sözü ile en ufak bir benzerlik yoktur. Arberry,
Hâfız‟ın asıl inkılabının gazelde olduğunu söyler. Bunu sırası gelince
nakledeceğiz. Habîbü‟s-siyer sahibi Handmîr ise şöyle der:
“Hâce Şemseddin Muhammed Hâfız-ı Şirâzî‟nin, belâgat ve
fesâhati; deyim ve atasözlerini kullanmadaki sonsuz gücü ve şöhreti
sebebiyle, sanatlı söz söyleme hususunda tanınmaya ihtiyacı yoktur.
“Dolunayın görünmesi için geceye ihtiyaç yoktur.” Derler ki: Bir gün
Şah Şucâ, Hâfız‟ı muhatap alarak “Gazellerinizden hiçbiri
başlangıçtan sona kadar (matladan maktaya) bir tarz üzerine
gitmiyor. Belki her gazelin üç dört beyti şarabın tarifi üzerine, iki üç
beyti tasavvuf hakkında, bir iki beyti de sevgilinin yüzü hakkındadır.
Bir gazeldeki bu çeşitlilik beliğlerin yoluna aykırıdır.” der. Hâce Hâfız
da “Şahın mübarek ağzından dökülen sözler bütünüyle doğrudur.
Bununla beraber Hâfız‟ın şiiri göklerde şöhret bulmuş, diğer
meslektaşlarının nazmı, o aslan kapısından içeri adım bile atamıyor.”
diye cevap verir.
6

Hâfız gazellerinin beyitlerinde görünürdeki bu dağınıklık,
onun sanatının açıklaması ve kanıtıdır. İleride ona açıklık
getireceğiz. Beyitlerin bazısı hakkında ilginç teoriler ileri sürüle
gelmiştir. Kimileri bunu, Hâfız‟ın sanat ve şiirinin eksikliği olarak
kabul ederek kâtip ve müstensihlerin hiç sorumlu olmadıklarını
zanneder. Bu şiir tanımayan garazkâr kişiler, Hâfız‟ın gazellerindeki
beyitlerin yüceliğini, mantıklılık ve düzeni tam tersi bir şekilde
değerlendirmişlerdir. Hâfız Divanı üzerinde çalışan bir araştırmacı bu
konuda şöyle yazar:

“Bu satırların yazarına göre, Hâfız Divanı‟na gelen en büyük
zarar, gazel ve beyitlerin düzen ve sürekliliğinin birileri tarafından
bozulmuş olmasıdır. En birinci ve en önemli sıkıntı olan bu sorun,
her gazelin bütün beyitlerinin ilk şekliyle ve mantıklı bir devamlılıkla
düzenleme yoluyla kaldırılabilir. Yapılması gereken iş, çok sayıda
“Çünkü, niçin, eğer ve acaba” gibi kavramlarla, muhtelif ihtimal ve
karşılaştırmalarla, ilerlemeler ve sayısız geri dönmeler gibi birçok
şartla beyitleri yeniden şekillendirmektir.”
7

6 Kâsım-ı Ganî, Hâfız‟ın Eserleri Fikirleri ve Halleri Üzerine, 1. cilt, “Hâfız Asrının
Tarihi veya Fars Tarihi, Ekler ve 8. Asırda Komşu Eyaletler, 3. baskı, Tahran, Zevar,
1356.
7 Ahmed-i Şamlu, Hâfız-ı Şirazî, Tahran, 1354, s. 27.

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
619
Bendenize göre Hâfız Divanı‟na nispet edilmiş olan bu kusur,
aşırı derecede mübalağalı ve asılsızdır. Onu kaldırmak için teklif
edilmiş yöntem de anlaşılır değildir. Bu yüzden, bir mübalağaya
diğer bir mübalağa ile cevap vermiyorum. Burada ayrıca, Hâfız
Divanı‟nı tashih eden sanatkârların, başına buyruk çalışmalarının
tamamıyla ortadan kalkmadığına inanıyorum. Onun için makul
olmak ve bunların önemini anlamak gerekir. Hâfız, kâtiplerin ona kin
güdecekleri kadar ihtiyatsız ve saçma sözler söylememişti. Hâlbuki
kâtipler, bu dağınıklıktan dolayı, çok az gayret göstererek bıkkın bir
şekilde, doğallığa uygun yorucu ve sıkıcı bir meşguliyetle her beyit ve
satırı mekanik bir şekilde aynen yazdılar. Onlarda gönül, zihin ve
zevk kalmış olsaydı, ihtimal sadece kelime ve tabirler değişirdi-yanlış
okuma, bozma ve kasıtlar da ilavesi-. İnatla beyitlerin yeri
değiştirilmeseydi orijinalliğini koruyarak istinsah edilmesi zor
olmazdı. Kâtipler bu bakışla, yani şüpheci ve dağılmış fikirlerle nasıl
bilerek ve ispatlı bir şekilde beyitlerin yerlerinin farkına varırlar veya
beyitleri yerli yerine koyabilirler?
Kâtiplerin, gazel beyitlerinin yerlerini değiştirme ihtimalinin -
özellikle kasıtsız yer değiştirmelerin- son bulmadığına inanıyorum.
Uygun şart ve sınırlarda muhtemeldir. Mevcut divanlarda gazellerin
sürekli farklılaşması -eğer bizzat Hâfız tarafından düzenlenmemişsebuna
şahittir. Hâfız‟ın her gazelinin bir nüshası levh-i mahfuzda
vardır. Beyitleri dikkatli, sürekli ve mantıklıdır; ama yoldan
çıkarılmıştır.
Hâfız, “Bir gazelin bütün beyitlerini veya birkaç beytini tam
anlamıyla söyleyebilsem diğer şiirlerin hepsini geçer.” der. Hâfız
şiirde; şaraptan, hakikatten, zühdden, nasihatten, şeriattan, yerden,
âsumândan, şafaktan, felekten, Şirâz‟dan, hayattan, ölümden, hayat
ganimetinden (ömür), ömrün itibarsızlığından, aşktan, ilimden,
akıldan, dostluktan, doğruluktan, mestlikten, idarî ve şer‟î
hâkimlerden, din ve dünya bağlılarından, fahişelerden,
yasakçılardan, tekkeden, meyhaneden, mescitten, seccadeden,
hırkadan, hurafelerden, fakrdan, kitaptan, medrese ve derslerinden,
nesrin, sûsen, bağ ve ovalardan, yeşillikten yıldızlara kadar her
şeyden bahseder. Ve çoğunlukla tek bir gazelinde bütün kevn ü
mekan hakkında söz söyler. Düzen, süreklilik ve mantıklılık
açısından kalıcı değildir. Bu, Hâfız gazelinin kusuru değil, onun
güzelliğidir. Hâfız‟ın gazeli, beyitlerin görünürdeki süreklilik ve
düzenini sağlamlaştıran bir bağ değildir. Hâfız‟ın gazeli, okuyucunun
zihninde bir çokgen hacmi şekillendirir. Ayrıca sözü edilen bu düzen
ve süreklilik, şairin zihninde önceden oluşmamışsa verimli olmaz.
Hâfız'ın Sanat Üslûbu ve Kuran
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
620
Diğer bir mesele de şudur: Hâfız‟ın ve asrından sonraki
şairlerin yazdığı, her beyti kendi ölçüleri içinde uygun ve yerleşik,
kafiyesi ise diğer beyitlerle bağlantılı ve genel olan gazelleri vardır. Bu
şekil, Hâfız‟ın kendi arzusu ve ibda sanatıdır. Mazmunların parça
parça olması ve beyitlerin görünüşteki dağınıklığı/özgürlüğü, sanat
ruhundaki şüphe ve manaların ulaşmaması ile açıklanabilir. Hâfız,
“Hâfız şiirinin bütün gazel beyitleri marifettir.(Divan-ı Hâfız, 281.
gazel)” dediği zaman, açıkça her beytinde veya gazellerinin çoğu
beytinde özgürlüğe/dağınıklığa işaret olduğunu belirtmiştir. Bir
yerde şöyle der: “Hâfız bu nazm-ı perîşânı yazdığı saatte fikir kuşu
iştiyakın tuzağına düşmüştü.”(Divan-ı Hâfız, 212. gazel)
Ayrıca, tevâzu ile kendi nazmını “perîşân” olarak
nitelendirmiştir. Kuruntuyla nazımda zıtlık görmemiş ve gaflette
perişan olmamıştır. Gazellerinde -dış görünüşten iç dağılıma kadarmazmunların
bir şekilde çeşitlendiğini kendisi de itiraf etmiştir. Yine
tekrar ediyorum, bu özellik, Hâfız‟ın gazeli için kusur değil, onun
güzelliğidir.
Arberry, Hâfız‟ın elli gazel ve kıtasına yaptığı tercümelerine
yazmış olduğu kısa önsözünde Hâfız‟ın, Sadî‟nin meydana getirdiği
kemal gül bahçesine olan tutkunluğundan ve Sadî‟den Hâfız
öncesine kadar devam ettirilmiş olan mazmunların Hâfız‟da
toplanmasından ve gazel manalarının çeşitlenmesinden söz eder ve
şöyle der:
“Hâfız, gençlik yıllarında eleştirilerden mutlu olduğu için
görünüş ve mazmun bakımından bütünlük arz eden gazelini, biraz
mertliğe ve hünere feda etmişti. Ancak yeni tarz ve şivedeki başarısı
sayesinde iş yapmış ve ustaca bir düzen kurmuştu. Gazelin şekil ve
sûreti de harikulade bir hassasiyette idi. Keşfettiği bir metodu diğer
sanatların terimleri ile bağlantılı olarak bir kontrpuan olarak
adlandırdı. Bunda mazmunlar bir diğerinden tamamen bağlantısız
olarak yapılabilir. Hatta beraber okunmamış, ama genel süslemeleri
bir tavırda olan makamlar (âhenk), beğenilen bir âhenkliliğe tercih
edilir.8

Şair (Hâfız), bu yeni tarzında zamanla daha çok tecrübe elde
etti ve beğenilen yeni şiirlerini meydana getirdi. Hiçbir şekilde bir
mazmunu sonuna kadar bir mantık üzere yazmayı gerekli görmediği
için ayrıntılı ve dağınık mazmunları genel bir terkip ve kalıpta

8 Kontrpuan: Birkaç melodinin veya bir musiki cümlesinin kulağa ulaşıp yer edinen
uyumudur. Bu melodilerin tasavvuru yazılış şekliyle aynıdır. (Hüseynali Mellah, Hâfız
ve Musıkî, Tahran, Kültür ve Sanat Bakanlığı, 1351, 20. yıl).

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
621
topladı. Ayrıca tekdüzeliğe bir darbe vurması lazımdı. Kendi
hazinesinde var olan mazmunları kullanmak ve bir şekilde dizmek
kolay bir işti. Fakat Hâfız, kendi ibda gücüyle, sınırlı bir şekilde
yaptığı başlangıçları, bu konu üzerinde yoğunlaştırmıştı. Okuyucu
bu sayede, küçük bir işaretle mazmunların bağlantısını
kavrayabilir.”
9
Hâfız‟ın tarzı bir çizgi değildir. Yani bir çizgi ve tekdüze bir
mana değildir ki ona saldırı ve tenkit olsun. Hâfız, bir tren gibi
sabırlı, saat gibi ölçülü ve sadece görevinin son bulması niyetiyle
kendini ayarlayan biri değildir. Belki ortada olmayan yarı açılmış bir
gonca ve dönen dairevî bir fıskiye gibidir. Bir çeşme gibi coşar.
Özelliği ve yapısı bir halka, belki bir daire gibidir. Bütün tarzı,
yaymak, ortaya koymaktır. Bu yüzden şiirini her yerden başlatabilir
veya sonlandırabilir. Her tarzdaki okuyanını muhafaza eder ve her
tarzdan kendi tarzına okuyucu gelir. Ayrıca okuyucusunu sıkıntı
verici her unsur ve etkenden korur. Şiiri baştanbaşa huzur, akıllılık,
kavrayış ve uyanıklıktır. Devamlı akan bir çeşme gibi Fizan‟da da
olsa birçok şeyi, garip manaları, insan nefsi ile çağrıştırır ve her şeyi
kendi kendine halleder. Ama birlik ve kimliğini elinde tutamaz.
Hâfız‟ın, kuşkusuz kaside tanımına uygun ve has bir niyetle
yazılan kasideleri, gazeline oranla daha sağlam ve daha müstakildir.
Ama gazelleri ile mukayese edilirse; acaba kasideler daha mı düzenli
ve mana dolu; gazellerden daha mı sanatlıdır? Asla! Bir de
gazellerini, mesnevîleriyle (Âhû-yı Vahşi ve Sâki-nâme) karşılaştırın.
Mesnevînin, çeşitli anlayışlarıyla ve bir beyitte sınırlı olan kafiyenin
hareketi ile ve her beyitte yeni oluşumuyla İran şiirinin en bağımsız,
en çabuk ve en iyi yürüyen formu olduğu malumdur. Bu
karşılaştırmada Hâfız‟ın mesnevîdeki sanat alanının, gazellerinden
daha yüksek olduğu kesindir. O hâlde sanatlı olma mecburiyeti
yönünden, mesnevî çok özgürdür. İçerik ve alan yönünden de
gazelden daha seçkin ve bütündür.
Aynı şekilde yüce Kuran‟ın en düzenli sûresi olan Yusuf
Sûresi, bir macerayı baştan başa cümlelerle anlatır. Aynı
uzunluktaki sûrelerle veya Kuran‟dan diğer bir sûreyle karşılaştırın.
Yusuf Sûresi, müspet unsur yanını, mantıklı süreklilik, devamlılık,
zaman ve mekân düzenini baştan sona kadar korumuştur. Ama
Kuran‟ın diğer sûrelerinden daha feyizli ve daha sanatlı olduğunun
farkına varılamamıştır.

9 Hâfız‟ın Elli Şiiri, (Makaleler, Çeviriler ve Ekler, Toplama, Hazırlama ve Sunum),
Arthur J. Arberry, Gambrigde, Gambrigde Üniversitesi Basımevi, 1970, Önsöz, s. 30-
31.
Hâfız'ın Sanat Üslûbu ve Kuran
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
622
Kuran Üslûbu Hakkında
Kuran tarzının en belirgin özelliği olan ilk okumadaki
çekiciliği, tarifi mümkün olmayan bir şekilde meydana çıkar.
Kalıcılık, akıcılık, sağlamlık, açıklık ve nazmı, tanınmış ve bilinmiştir.
Tâhâ Hüseyin bu konuya işaret edip şöyle der:
“Örneğin Bakara Sûresi‟nin konuları farklı, çok ve gariptir.
Buna kanıt şudur: Bu sûre bir anda değil, zaman içinde parça parça
nâzil olmuştur. Bu sûrenin ayetleri Allah‟tan korkan, gayba iman
eden ve namaza dikkat eden müminlerden bahseder. Günü
geldiğinde Allah onları ayırır. Onlar peygambere indirilene ve ondan
önceki peygamberlere indirilenlere inanırlar. Ahirete, hesaba,
mükâfat ve cezaya iman ederler. Ayet şöyle başlamaktadır:
اولئك على هدى من ربهم و اولئك هم المفلحون
10
Sonra kâfir olanlar, korkutmanın ve terk etmenin kendileri
için faydasız olduğu kimseler, hiçbir şekilde iman etmeyenler,
kalpleri ve kulakları mühürlenmiş ve gözlerine perde çekilmiş olanlar
için sıkıcı bir azap hazırlandığını söyler. O zaman, iman ettim diyen
fakat iman etmeyen münafıklar, Allah‟ı aldatmak isteyen ancak
kendinden başkasını aldatamayan kimseler ve kalpleri hasta olan
kişilerin hastalıklarını arttırıp onlar için sıkıcı bir azap hazırlandığını
söyler.
Sonra, ilk yaratılışı ve Âdem‟in yaratılışını açıklar ve İblis‟in
hikâyesinden söz eder: İblis‟in Âdem‟in yaratılması zamanında
kendini büyük görüp meleklerle beraber ona secde etmekten
kaçınmasından ve yasaklanan ağacın meyvesinden Âdem ve eşine
hile yaparak yedirmesi sonucu onların cennetten çıkarılmasından,
daha sonra Allah‟ın Âdem‟in tövbesini kabul etmesi gibi olaylardan
söz eder.

Daha sonra, Yahudilerin kıssalarını uzun bir şekilde
anlatmaya başlar. Onların takip ettikleri yollardan, Müslümanlarla
ilişkilerinden ve peygamberle onların arasındaki çekişmelerden uzun
uzun bahseder.

Ayrıca İbrahim‟in kıssası da vardır. Kendi çocuğunu çorak bir
vadide kurban etmesi olayından ve Mekke‟de kendine ev
kurmasından söz eder. Ayrıca bir kısım peygamber kıssalarını

10 “Onlar Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak
onlardır.” (Bakara, 5)

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
623
anlatır. Ondan sonra kıblenin Beytü‟l-Makdis‟ten Mescid-i Haram‟a
nakledilmesinden, Safa ve Merve‟den ve onların hak dinin iki alâmeti
olmasından ve kıyamet gününde kâfirlerin hesaba çekileceği yerden
tekrar söz açar. Ondan sonra iyilikseverlik ve faydalarından
bahseder.
Bundan başka, kısasın hükmünü (kan isteme bedeli), evlada
vasiyet hükmünü, orucun hükmünü, özellikle Ramazan orucunu
açıklar. Hilâli soranlar ve ona cevap verenlerden söz eder. Cihat
konusunda kısa bilgiler verip hacdan ve inatçı Kureyş
müşriklerinden bahseder.
Sonra kumar ve şarabın haram kılınmasını anlatır. İnsanların
kendi durumlarına uygun bir şekilde beslenmelerini beyan eder.
Dinin bir kısmında yer alan evlenme ve boşanma hükümleri, karı
koca arasındaki bağlar ve boşanma hakkında bilgi verir. Annelerin
kendi yavrularına süt vermelerini ve bu konuda kocaları üzerinde
hakkı ve değeri olduğunu, süt çocukluğu meselesini ve sütannenin
hakkının çocuğun babasından önce geldiğini anlatır.
Bunlardan sonra, söz Yahudilere gelir. Tâlut ve Câlut
arasında geçen olayların hikâyesi, Davut‟un Câlut‟u öldürmesi ve
Allah‟ın Davut‟a padişahlık, hükümet ve peygamberlik vermesi gibi
olaylar bu arada anlatılır.
Sonra müminlere nasihatler verip kâfirleri kınar. Dinde
zorlama ve baskı olmayacağı ve yoldan sapanların özellikleri
açıklanır. İbrahim kıssasının bir bölümünde, Allah‟tan bir nişan
istediği zaman, insanları ne şekilde yaşattığı ve beslediği konusunda
bilgi verildiğinden söz eder. Evet Allah, kendisinden ne istenirse verir
ve yapar.
Sonra Kuran, müminlere sadaka vermelerini emreder ve
bunda ısrar eder. Sadakanın hükümlerini insanlar için açıklığa
kavuşturur. Sadakayı ve verilecek yeri en iyi ve en olgun şekilde
anlatıp rehberlik eder.
Bundan başka, faizi haram kılar ve haram işlemenin zor
olduğundan bahseder. Sonra müminlere, borçluluk, alıcılık, alış-
satış konularında tavsiyelerde bulunur. Borçlu veya alıcı
olduklarında, alım ve satım yaptıkları zaman bunları yazmalarını
ister. İki veya bir erkek ve iki kadını şahitlikte kabul eder. Şahitliği
gizlemeyi haram kılar. Aşikârdır ki şahitliğini gizleyen kişinin kalbi
günahkârdır.
Hâfız'ın Sanat Üslûbu ve Kuran
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
624
Sonra sûreyi peygamber ve müminlerin zikredilen konularda
hemfikir olduklarını belirterek sona erdirir. Onlar Allah‟a, meleklere,
kitaplar ve gönderilen sahifelere, peygamberler arasında ayrım
yapmadan hepsine iman ederler. Yaratıcıları onlara ferman
gönderdiği zaman ona göre hareket ederler. Onun fermanını, emir ve
yasaklarını duyarlar ve itaat ederler. Arzularını ondan yakarışla
isterler. Allah, bu kulları, geçici olarak hata yaptıkları veya
gönderilenleri unuttukları zaman onlara çıkışmaz ve onlar da
kendilerinden öncekiler gibi yapmazlar. Allah onların üzerine ağır
yük yüklemez. Güç yetiremedikleri şeyi yüklemez ve onları affedip
rahmet eder. Onlara, kâfirlerden ayrı ve üstün dostlar verir.11
Ayetlerin zahiri görünüşü bazı müsteşrikleri, amacından
sapmış ve haddini aşmış hayali hipotezler ileri sürmeye ve kusur
aramaya sevk etmiştir. Örneğin, Kuran‟ı en iyi tanıyan Avrupalı bilim
adamlarından olan ve Kuran‟ı güvenilir bir şekilde İngilizce‟ye
tercüme eden12 ve ona güzel bir önsöz yazan Richard Bell şöyle
demiştir:
“Kuran‟da bazı ayetler bir şey üzerinde dönüp durur bir
فباى الآء ربكما تكذبان ,şekildedir. Örneğin
13 Rahman Sûresi‟nin 12, 15, 18
ve 21. ayetlerinde açıkça görülür. Ve oradan sûre sonuna kadar
anlam bağı, bir şekil üzerinde tekrar eder. Yine bunun gibi Mürselât
و يل يومئذ للمكذبين Sûresi‟nde
14 ayeti dönüyor gibidir. Sanki manalar
birbirine bağlıdır. Anlam, sûrenin başında artarak belirir, sûrenin
sonuna doğru o ayeti birçok kez tekrar etmiş oluruz.
Kuran tarzının asıl özelliklerinden biri, ayetlerin kısım kısım
ve nadir olmasıdır. Bir sûrede epey uzun bir ayetin düzenli ve akıcı
olduğu görülür. Önceki nebilerin kıssalarına bağlı olan sûreler
arasında bu bağ daha çoktur. Ancak onlarda da kesiklik mevcuttur.
Ama bir şekilde, bütün olarak bir nebi hikâyesine bağlı olan ve en
düzenli olan sûre, Yusuf Sûresi‟dir.
Kuran‟da “Sûreler, ayet ayet nazil olmuştur.” anlamında 17.
sûrenin (İsra Sûresi) 106-107. ayetlerinde “Şüphesiz Kuran'ı sana
kısım kısım, cüz cüz gönderdim ki onu ağır ağır okuyasın. Bu Kuran,
indirdiğimiz en büyük kitaptır.” denilmiştir.

11 Tâhâ Hüseyin, Âyine-i İslam, (çev: Muhammed İbrahim Âyetî), 3. Baskı, İntişarat-ı
Risalet, s. 149-151.
12 Richard Bell, Kuran: Çeviri, Sûrelerin Yeniden Düzenlenmesi, 2 cilt, Edinburgh,
1937-1939.
13 “O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” (Rahman, 12)
14 “O gün (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!” (Mürselât, 19)

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
625
25. sûrenin (Furkan) 32-34. ayetlerinde şöyle denmiştir: “Yine
kâfirler sana itiraz edip niçin Kuran bir bütün olarak nazil olmadı
derlerse, onun ayet ayet nazil olmasının sebebi şudur de: “Allah,
onun kalbe kuvvet vermesi için ayet ayet indirdim demiştir.”
Ama bu ayetlerde her mertebenin nüzul derecesi şu kadardır
denmemiştir. Ayetlerin nazil olma sebepleri veya nüzul özelliklerine
genel olarak bir ya da iki ayette işaret edilir. Bundan da “Her inen
ayetin derecesi kısadır” sonucu çıkarılabilir. Kuran‟ın kendisi de bu
sonucu destekler. Fakat bazı müstakil sûreler, ancak birkaç ayetten
oluşur ve sınırlıdır. Uzun sûreler, genelde kısa ayetlerden oluşur.
Aslında bu onun olgunluğudur. Genel bir değerlendirmeye gitmeden
parçalara ayrılabilir.
“..Böylece okuyucu, sûrelerin çeşitli kısımlara ayrılmasını
şekillendiren Kuran‟ın vezin tarzını ve uygunluğunu anlar. Kuran‟ın
tercümesi ve tefsiri için bu vezin tarzı ve şart, yeterince kolaydır.. Bir
sûredeki farklı ayetler arasında bağ ve ilişki yoktur denilebilir. Ancak
bu söylenenin hemen sonuçlanması gerekmez. Bazen bu bağ ve
ilişkinin manevî olması mümkündür ama bu şekilde bir bağın
kurulmasına pek rastlanmamıştır. Çünkü kavram ve zamanda bir
çeşitlilik ve farklılık vardır. Diğer taraftan, o kadar çok komşu ayet
içinde manası aynı ve aralarında bağ olan ayetler görülmeyebilir.
Bazen de zaman ve özellik açısından diğeriyle farklı olan ayetlerden
teşkil edilmiş sûrenin olması mümkündür. Kuran‟da bazı farklı
ayetler bir sûrenin şemsiyesi altında toplanmıştır.
Bu işe yeni başlayan araştırmacılar, sûreleri ayetlere ve kısa
bölümlere bölüp sınıflandırdıkları zaman, Kuran tarzı hakkında söz
söyleyebilmişler ve onu ancak o zaman anlamışlardır.
Kuran‟ın; dağınıklık, kalıcı olmama, şekilsizlik, heyecanlı tarz,
önceden düşünmeme, düzensizlik, kışkırtıcılık gibi özellikler ve
kavramlar içerdiği konusu, ısrar ve mübalağa ile iddia edilmiştir.
Bilinmezlik, dağılmalar, ayrılmalar ve yer değiştirme gibi kavramların
varlığı buna kanıt olarak gösterilmiştir.”15
Richard Bell‟in Kuran‟dan örneklere dayanan varsayımının
özetindeki yanlış nokta şudur: Bell‟e göre, sûrenin ortasındaki
birkaç ayet, bir şekilde o sûrenin özellikleriyle ve kalan ayetlerle
bağlantısızdır. Bu şekil, sayfaların ön ve arka yüzlerinde yazılmıştı.
Yazıldığı zaman da bazıları yer değiştirmiş, yerinde sabit kalmamıştı.

15Richard Bell, Bell‟in Kuran‟a Girişi, W Montgomery Watt Tarafından Yeniden
Düzenlenmiş ve Genişletilmiş Baskısı, Edinburgh, Üniversite Basımı, 72-75.
Hâfız'ın Sanat Üslûbu ve Kuran
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
626
Buna birkaç örnek verir; meselâ Kıyamet Sûresi‟nin 16. ayetten 19.
ayetine kadarki bölüm:
“Hızlı ve aceleci bir dille Kuran okuma. Çünkü Kuran‟ı toplu
ve okunmuş olarak sana okuruz. Sonra onun hakikatlerini
açıklamak bize aittir.”
Yine Gâşiye Sûresi‟nin 17. ayetinden 20. ayetine kadarki
kısımda şöyle geçer: “Acaba devenin nasıl yaratıldığını görüp
düşünmüyor musunuz ve gökyüzünün nasıl yaratıldığını
düşünmüyor musunuz? Ve dağların nasıl yükseltildiğini görmüyor
musunuz? Yeryüzünün nasıl sağlamlaştırıldığına bakmıyor
musunuz?”
Bu sûrede, önceki ayetlerle sonraki ayetler arasında açık bir
ilişki yoktur. Ve bu özellik, sûre için garip düşmektedir.
Büyük İslâm ve Kuranbilimci Montgomery Watt, Bell‟in bu
önsözünü açıklayıp düzeltmiş ve biraz yumuşatmıştır. Kendi
değerlendirmesinde şöyle demiştir:

“Öncelikle, Muhammed (sav) gerçi Kuran‟ı kendi elleri ile
yazmadı ama her zaman kâtipleri vardı. Kuran‟ın yazımı hakkındaki
hadisler, bu konuda ciddî bir eğitim verdiğini gösterir. Hatta yaygın
ve itibarlı olan Zeyd Bin Sâbit nüshası, Ömer‟in kızı ve peygamberin
eşi olan Hafsa‟da bulunmuştur. Ondan sonra yazar, peygamberin
hayatta olduğu zamanlarda Kuran‟dan nüsha veya nüshaların
yazıldığı sonucuna gidiyor.
Öte yandan, çeşitli bölümlerinde bir diğeriyle irtibatı
görülmeyen konuları içeren -80. sûre (Abese) ve 96. sûre (Alak) gibibazı
sûreler de vardır. Bunların varlığını kabullenen Bell, varsayımını
tamamlayabilmek için bunları görmezlikten gelmiştir. Buradan şu
sonuca ulaşabiliriz: “En azından bazı devirlerde Kuran‟ın toplama ve
kaleme alma ile sorumlu kimseler, ayetlerin, atlama ve eksikliği
konusunda boşuna endişe duymamıştır. Çünkü bu nokta kabul
edilmiştir. Sonuçta bir sûrede görülmeyen bazı ayetlerin, diğer konu
ile bağlı olduğu, kabul edilmiştir. Yeniden yazılması ve kitap hâline
getirilmesi yanlış değildir. Ayetlerin dağınıklığı devam etmiştir.” Bu
ihtimaller Bell‟in söylediklerini daha çok şüpheli hâle getiriyor.
Ayrıca, Bell‟in varsayımı herhangi bir tarafı kapatamıyor.
Araştırmacıların ve Kuran bilimcilerin karşılaştıkları sorun, bazı
ayetlerin birleşme bağı ve sıralanmasının yokluğudur. Ama Bell, bu
zorluk karşısında zaten karmaşık olan varsayımını ilerletmiş,

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
627
“Yazılan bazı olaylar kitap hâline getirilme zamanında yer
değiştirmiştir.” iddiasında ısrarcı olmuştur. Onun için, “Kuran‟daki
birçok konuya Bell‟in hipotezini uygulamak mümkün değildir”
diyebiliriz.
Diğer taraftan İslâm tarihine karşı ilgi ve Kuran‟ın
toplanması, kitap hâline getirilmesinde gösterilen dikkat ve Kuran
evliyası olan kurra ve Hâfızların yazılı olmayan nakillerinin önemi,
bu varsayımın değerini daha da düşürmüştür.”16
Arthur J. Arberry (ö. 1969) en büyük ve en çalışkan batılı
Kuran ve İslâmbilimcilerden biridir. Değerli eserlerinden Arapça‟dan
İngilizce‟ye tercüme ettiği “Nazîr-i Muallakât-ı Seb‟a, Aynulkuzât-ı
Hemedânî‟nin Şekvülgaribi ve Kelâbâzî‟nin Et-ta‟rîf‟i” gibi eserler
Montgomery Watt‟a göre çevrilen Kuran tercümelerinin en
önemlileridir. Arberry, Kuran tercümesine yazdığı mukaddemesinde,
bir ayet hakkında şöyle diyor:
“Kuran, bir düzene bağlı olarak, her çeşitlilikte nazil
olmuştur. Bu çeşitliliklerin çoğu da mantıklıdır. Kuran okuyanlar,
sadece bir tercüme okuma çaresizliğinde ise, kendi diline göre ince,
dakik olan parça parça dokudan ve Kuran sûrelerinin birbirine bağlı
olmamasından ve farklılığından elbette hayret ve korku duyacaktır.
Bu bilinen farklılık, yanılgıya ve ilk kâtiplerin istinsahlarına
dayandırılmıştır. Bu dokunun Kuran'ın kendisinde var olduğuna
inanıyorum. İçerik, anlam, görüş, kapsama gibi kavramların hepsine
birden bakmıştır. Bazı münekkidleri şaşkına çeviren zorluklar Kuran
açısından kolaydır. Kendinden geçmiş bu münekkidler, Kuran‟ı
yorumlarken peygamberin fesâhat okyanusuna da başvurarak
değerini bilerek tahlil etmelidirler. Sonuç olarak her sûrede bir birlik
vardır ve Kuran‟ın tamamı tek vahiy gibidir. Yeri en yüksektedir.17
Kuran‟ın farklılık arz etmesi, çeşitlilik ve düzeni yeni değildir
ki müsteşriklerin eserlerine kalsın. Bu nokta nüzulün ilk
zamanlarında hissedildi. Suyuti „Esbabü‟n-Nüzul‟ de İsra Sûresi‟nin
88. ayetinin nüzul sebebini açıklarken ravilerden söz etmiştir. İbni
Abbas rivayetinde: Resul-i Ekrem(sav)‟den şöyle nakledilmiştir:
Selam Bin Meşkum Yahudilerden bir cemaatle peygamberin
huzuruna geldi ve dedi: “Sana nasıl tâbi olalım? Çünkü sen
kıblemizi ve kitabımızı terk ettin. Hem getirdiğin kitapta, Tevrat‟a
nazm ve düzen bakımından benzerlik yoktur. Öyle bir kitap getir ki

16 Bell, a.g.e. -özet ve tercüme, s.105-107.
17 Arberry, Arthur J., Kuran Açıklaması, Kum, İslami Çalışmalar Merkezi, Giriş.
Hâfız'ın Sanat Üslûbu ve Kuran
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
628
alışılmış ve tanınmış olsun. Senin getirdiğinin benzerini biz de
getiririz.” Daha sonra Allah tarafından ayet nazil oldu:

قل لئن اجتمعت الانس والجن على ان يئتوا بمثل هذا القران لا يأتون بمثله ولو كان بعضهم 18
لبعض ظهيرا

“Mecmû‟ü‟l-Beyân”, Kuran‟ın en güvenilir ve hoş içerikli eski
bir tefsiridir. Yazar tefsirini, açık söz söyleme, kelime, mana, nazım
ve okuma gibi konulara göre düzenlemiştir. Ve nazım zeylinde,
aralarında bağ olmayan ve zor bulunan ayetleri bir diğerine bağlamış
ve açıklığa kavuşturmuştur. İslâm âlemindeki en büyük Kuran
âlimlerinden olan Suyûtî, meşhur İtkan‟ın bir bölümünde bu konu
hakkında bilgi vermiştir. Ve bir risalesinde bu şekilde açıklamalı
tarzda ayetler vermiştir.
Kuran‟ın sûre ve ayetlerinde ayrılık ve çeşitlilik o kadar açık
olduğundan, bu konudaki diğer fikirlere yer vermiyoruz. Bu
yeterlidir. Okuyucuları, Kuran‟ın her sûre ve bölümünü, üzerinde
düşünerek okumaya davet ediyoruz.
Kuran‟ın çok çeşitli ve farklı meseleleri kitap hâline
getirilirken, özel bir çabanın olması gerekir. Yani kıssalar, akideler,
hükümler, gayba ait haberler, çeşitli sıfatlar, muhâliflere cevap
verme gibi konuların peş peşe işlenmesi gerekir. Falan bölümü Nuh
(as) tufanı hakkında, falan bölümü Hud (as), Salih (as) ve Ad ve
Semud hikâyeleri hakkında, birkaç bölümü Yunus (as) hakkında,
birkaç bölümü Ashab-ı Kehf hakkında, birkaç bölümü Musa (as) ve
Firavun hakkında, birkaç bölümü İsa (as) hakkında, birkaç bölümü
Tevrat‟ın tasdiki ve tahrifi hakkında, birkaç bölümü cennetin
özellikleri ve nimetleri hakkında, birkaç bölümü cehennem ve ahâlisi
hakkında, birkaç bölümü Allah‟ın birliği ve yolu, onun varlığı, isbatı,
ona dönüleceği, tefekkür ve düşünceye davet etmesi hakkında ve
kavimlerin, fertlerin, salihlerin ve kötü insanların hayat hikâyeleri
hakkında, birkaç bölümü peygamberin nübüvveti hakkında, birkaç
bölümü bilgi; münafık reisleri hakkında, birkaç ayeti gaza ve
seriyyeler hakkında, birkaç ayeti Muhacir ve Ensar‟ın özellikleri
hakkında, birkaç ayeti hükümler, ibadet ve ameller üzerine, birkaç
ayet hikmet, ahlâk ve nasihat hakkında olan bir kitaba sahip olalım.
Yoksa gerçekten ondan daha cansız ve okunmayan bir kurallar
mecmuası olmaz.
Bütün bu güzellik, canlılık ve feyizler Kuran‟ın şimdiki
mucizeleridir. Örneğin, geçmişte ve şimdi yazılan bütün risalelerde

18 “De ki: Andolsun, bu Kuran‟ın bir benzerini ortaya koymak üzere ins ü cin bir araya
gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.” (İsra, 88)

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
629
hüküm ayetlerinin olduğu bölümlerle, genelde hüzün veren veya az
okunan esaslar ve cezalarla ilgili ayetler arasında hiçbir fark yoktur.
Nefes kesen peygamber hikâyeleri bölümü, süslü efsaneler ve uzun
sözler, diğerlerine göre daha dikkat çekicidir. Selam Bin Meşkum‟un
Resulullah‟ın huzurunda söylediği dağınıklık, ayrılık konusuna
gelince Tevrat‟ın kıssaları da çok bu şekilde değil midir? Yahudiler
bu konuyu irdeleyip karşı çıkmakla cesurca mucize mi göstermiş
oldular ya da nüfuzları mı arttı? Bu şekildeki zorluklar farazîdir. Yani
konu konu olan ve açık, mantıklı ve çeşitli bir kitap olan Kuran
yücedir. Örneğin, Allah‟ı isbat ve birliğini vasıflandıran ayetler
gelirken beraberinde buna uzak düşen iman ve duaya rağbet ettiren,
müminlerin hâllerini, özelliklerini anlatan ayetler, küfür ve
imansızlıktan sakındıran ayetler gelir. İslâm peygamberine (sav) bir
ayet geldiği zaman, daha önce gelmiş peygamberlerin sözleri,
çektikleri eziyetler ve gösterdikleri sabır ona gönül rahatlığı verir.
Çünkü her bir peygamberin sözü kendisiyle ilgili yerde gelmiştir.
Bu noktada söylenilen şeyler, Kuranbilimciler arasında ve
eserlerinde eskiden beri söz konusu olmuştur. Hattâbî (Ebu
Süleyman Hamid Bin Muhammed-i Kamerî, s. 319-388) Kuran‟ın
mucizeliğini isbat eden, en eski ve en sağlam kitaplardan olan
İ‟câzu‟l-Kur‟ân adlı eserinde şöyle der: “Allah, söz ve anlaşmaları,
korkutma ve müjdelemeleri birbirine karşılık olarak verir. Çünkü bir
hedefe kilitlenmişlerdir.” Ardından şunu söyler:
“Ama söyledikleri gibi eğer „Kuran‟ın nüzulü, fasılalı bir yol
üzere (cüz cüz ve kısım kısım) olsaydı her bir ilim kendine has bir
yere sahip olurdu. Onun nazmı daha iyi ve faydası daha yüksektir.‟
cümlesine verilecek cevap şudur: Kuran‟ın bu şekilde olması yani
farklı şeyleri bir sûrede toplaması ve bir bölümde farklı ayetlerin
nazil olması, her gurubun ayrı ayrı olmasının sebebi, faydasının
daha genel olması içindir. Yoksa her anlam ve konuya bir sûrenin
ayrılması gerekirdi. Hiçbir şey ondan daha çeşitlilik arz etmez.
Örneğin, inatçı ve inkârcı bir kâfir herhangi bir konuda bir sûre
işittiği zaman tam ikna olamıyordu. İkna için gerekli olan başka bir
ayet diğer bir sûrede gelir. Sonra, sadece tek sûrede çeşitli ve yüksek
manaların toplanması, ayrı olmasından daha faydalıdır. Allah daha
bilgilidir. Allah‟ın (azze ve cell) sözü hoştur. Kullarının itaat ve
gayretlerini bununla topladığı için Kuran, indirilme düzeni
bakımından bölüm bölümdür.”19

19 Ebu Süleyman Hamd Bin Muhammed el Hattâbî “Beyân-ı İcâzü‟l Kur'an” Selas-ı
Resail fi İ‟cazu‟l-Kuran, li‟r-Remanî ve‟l-Hattâbî ve Abdülkâhirü‟l-Cürcânî, 2. Baskı,
Kahire, Darü‟l-Maârif, H. 1387, s. 54.
Hâfız'ın Sanat Üslûbu ve Kuran
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
630
İslâmbilimciliği alanında benzersiz, diğer dinler ve İslâm
hakikatlerini elde etmiş olan Frithof Schuon “İslâm Hakikatlerinin
Anlaşılması” adlı kitabında Kuran‟ın üslubu hakkında şöyle
yazmıştır:
“Kuran, Kitab-ı Mukaddes (Ahitler) gibi Allah‟tan ve birçok
şeyden (şeytandan, cihattan, miras kanunlarından vb.) söz eder.
Belki bu yönlere Kitab-ı Mukaddes daha az yer vermiştir. Diğer
kitaplar, Allah ve diğer meselelerle kendilerini süslemişlerdir. Bu
yönüyle Kelam-ı Kudsi, ilâhî olarak görünür. Eğer dışarıdan bakılırsa
bu kitap yaklaşık dörtte birinin son kısmından başka, şiir değilse de
büyük ölçüde şairanedir. Başlangıçta bu kitap, söylenen kıssaların
bazı konularında az çok irtibatsız, çeşitsiz ve anlaşılmaz olarak
görünür. Önceden haberi olmayan okuyucu, metnin kendisini veya
tercümesini okursa (çoğunlukla uzun sûrelerde) kapalı sözler,
tekrarlar ve kara kuru özelliklerle karşılaşır. Hissî haz, güzellik,
seslerin güzelliği, doğruluk ve makamlı okumak gibi özelliklerin bir
kısmı eksiktir. Bu şekildeki zorluklar Kitab-ı Mukaddes‟te de
çoklukla vardır.20 Örneğin “Süleyman‟ın Gazelleri” bölümünde ve
“Povvel Roswell Risaleleri”nin bazılarında çeşitsizlik ve dağınıklık
vardır. Cebrail ile madde arasında olan insan dili, ilahî kelamla
kıyaslanmayı kabul etmez. Zavallı dil ve fani beşer, semavî kelamın
baskısı altında sanki binlerce parçaya bölünür. Sanki Allah binlerce
hakikati söyleyebilmek için bir avuç kelimeyi, ihtiyarında değilmiş
gibi manalarla dolu işaret ve telmihlerle, ifade değişikliği, hitap,
kısaltma, uzatma ve kinayelerden yararlanmak zorunda kalmıştır.21
Sonuç
Kuran sûrelerinde ve Hâfız‟ın gazellerinde farklılık, kesiklik ve
çeşitliliğin görünmesi, bu iki büyük kitap için kusur değil, aksine
onların sanatsallığı ve güzelliğidir. Bu özellikler onlara derinlik ve
gizemlilik kazandırır. Ama yine de “çalınan her nağmenin altında bir
yere ulaşan bir yol vardır.” Hâfız kavmimizin hâfızasıdır. Garip ve
garazlı bir insan “Biz İranlılar Hâfız‟ın Divanı‟yla Müslümanız. Bu
insan sayesinde biz Kuran‟ın üslubunu tanıdık” diyebilir. Ama
durum öyle değildir. Bu iki kitap mefhum bakımından birbirine
yakın ve yardımcıdır.

20 Bu düzensiz alan, Kuran‟ın tarzı değil, dilidir. Eski Arap şairlerinden biri Kur'an‟da
birçok eksiklik olduğunu iddia etmişti. Ama ilâhî kelam insan tarafından ortaya
konulan bir kelâmın tarzından daha üstündür. Eski şark divanlarında, mukaddes
metinlerin tarzları şu güzellikle sınıflandırılmıştır: “Onlar kubbe gibidirler, başlangıç
ve bitişleri sanki birdir.”
21 Frithof Schuon, Understanding İslam (İslam‟ı Anlama) çev.: D. M. Matheson,
London, Allen and Unwin Ltd., s. 44-45.

Çev: Ahmet Tanyıldız
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
631
Hâfız altmış yetmiş yıl boyunca az çok, gizli açık, şehirde ve
yolculukta, medrese ve mescitte, mutluluk ve sıkıntıda, çocukluk,
gençlik, orta yaş ve ihtiyarlıkta, her makam ve mevkide hayatını
Kuran‟la beraber geçirmiştir. Zihin ve dilini inceliklerle, gerçeklerle,
ezberlemekle, dersle, okumakla, tefsir ve yorumla meşgul etmiştir.
Kuran‟da olan her köşe ve kenar, gölge ve alacakaranlık, gizli ve açık
sözler, alıştığı için, ona manevi yönden mutluluk verir. Kuran
ayetlerini kendi beyitleri gibi düşünür.
Sadî‟den beri var olan tarzı ile Fars gazel tarihi, Hâfız‟da yeni
bir inkılap geçirmiştir. Arberry‟e göre Hâfız, gazelde monoton olan
mazmun ve manaları başka bir şekle sokmuştur. Kuran‟ın
sûrelerinde yüksek, derin, dikkate değer dil mizahları ve yapısı
vardır. Hâfız gazelinin şekil ve tarzı da Kuran sûrelerinin bu
yapısından etkilenmiştir.

Konular