İRAN MİLLÎ ŞAİRİ FİRDEVSÎ VE ŞÂHNÂME’Sİ

1. Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî

2. Şâhnâme

2.1. Şâhnâme’nin Kaynakları

2.1.1. Avestâ

2.1.2. Hudâynâme

2.1.3. Firdevsî’den önce yazılan Şâhnâmeler

2.2. Şâhnâme’nin yazımı

2.3. Şâhnâme’nin Sultan Mahmud’a sunulması:

2.4. Şâhnâme’nin içeriği

2.5. Şâhnâme’nin belli başlı baskıları

2.6. Şâhnâme ve çevirileri

2.7. Firdevsî’den sonra Şâhnâme yazımı



1. Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî (Ö. 411/1020)

İran’ın en büyük şairlerinden biri, İran millî tarihî, mllî rivayetleri ve kahramanlık anlatılarını sözlü rivayetlerden derleyerek yazıya aktarmasından dolayı “İran millî şairi” olarak kabul edilen Hekîm Ebu’l-Kâsım Mansûr b. Hasan Firdevsî, Samanîler’in henüz Buhârâ merkezli egemenliklerini sürdürdükleri 329/940 yılında Tûs şehrine bağlı Taberân kasabasının Bâj[1] köyünde dünyaya geldi. Bir köylü çocuğu olan Firdevsî’nin babasının Tûs ırmağından ayrılan Âbrâhe Çayı kenarında bir dihkân/çiftlik sahibi olduğu bilinmektedir. [2]

İranlılar tarafından bir millî şair olarak kabul edilmesi ve olağanüstü derecede sevilmesinden dolayı, hayatıyla ilgili bilgiler, edebiyatçılar, tezkire yazarları, tarihçiler ve kendisini çok seven halk kesimlerinin yaygınlaştırdıkları güzel efsanelerle iç içe girmiş, bu yüzden gerçekler ile efsaneleri ayırmak oldukça güçleşmiştir. Firdevsî hakkında başta Nizâmi-yi Arûzî’nin (ö. 560/1164), Çehâr Makâle, Muhammed-i Avfî’nin (ö. 629/1232), Lübâbu’l-elbâb; Hamdullâh-i Mustevfî’nin (ö. 750/1349), Târîh-i Guzîde ve Devletşâh-i Semerkandî’nin (ö. 900/1494) Tezkiretü’ş-şuarâ adlı eserleri olmak üzere birçok kaynakta yer alan rivayetler efsanelerle iç içedir. [3]
Adı çeşitli kaynaklarda birbirinden farklı olarak “Hasan”, “Ahmed” ve “Mansûr” olarak geçmektedir.[4] Künyesi; “Ebu’l-Kâsım”, lakabı; “Fahruddîn” olan şairin mahlası; “Firdevsî”dir. Künyesi ve mahlası konusunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.[5] Babasının, “Firdevs” adıyla bilinen bir bağın bahçıvanı olması sebebiyle bu mahlası almış olduğu aktarılır.[6] Kaynakların önemli bir kısmı bu büyük şairden “Firdevsî-yi Tûsî” olarak söz ederken bazı eserlerde mahlası “İbn Şerefşâh” şeklinde de görülür.[7] Babasının adı ise “Ali”, “İshâk b. Şeref Şâh” ve “Ahmed b. Ferruh” olarak kayıtlıdır. Ancak hangisinin daha kesin olduğu konusunda bir tercih belirtmek oldukça zordur. [8]
Firdevsî, bir dihkân ailesindendi. Bâj köyünün ileri gelen ailelerden küçük yöresel toprak sahipleri ve varlıklı aileler olan dihkânlar, aynı zamanda kendilerini, bulundukları bölgelerin mirasçıları, İran millî değerleri ve kültürünün koruyucuları olarak görüyor, çocuklarını İran gelenek ve göreneklerine göre yetiştiriyorlardı. Firdevsî de millî duyguların yoğun olduğu böylesine bir ortamda dünyaya gözlerini açtı ve daha çocukluk yıllarından itibaren İran kültürü ve geleneksel değerlerinin tutkunu olarak büyüdü. Yaşadığı çağın yaygın Fars, Arap ve Pehlevî edebiyatlarında, felsefe ve kelam başta olmak üzere diğer bilim dallarında ileri düzeyde eğitim almış son derece donanımlı bir kişilik olarak ortaya çıktı. [9]
Dihkân ailesinden oluşu, varlıklı ve toprak sahibi bir babanın çocuğu olarak refah içerisinde yaşaması birçok tezkirede dile getirilir. Vatanını seven, millî duyguları çok güçlü bir kişilik olduğu da yine hem kaynaklardaki kayıtlardan ve hem de eserinden çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Özellikle yetiştiği ailenin konumu, onun eğitimine verdiği önemin de etkisiyle milletinin, atalarının tarihini öğrenme ve onu gelecek kuşaklara aktarma arzusu olağanüstü düzeydedir. Öyle ki, bu uğurda bütün mal varlığını bu yapıtı ortaya çıkarmak için çalıştığı otuz beş yıl süresince tüketmiş, öte yandan maddi sıkıntıya düşmesine rağmen sultan saraylarına yönelmemiş, onlardan yardım istememiştir. [10]
Firdevsî’nin öğrenim süreci ve hangi alanlarda eğitim aldığı kesin bilinmez. Ancak ünlü yapıtının değişik bölümlerinde anlatımı esnasında verdiği ipuçları ile hakkında yapılan çok sayıdaki araştırma ve incileşmeden; onun yirmi beş yaşlarına kadar hayatını eğitim ve öğrenimle geçirdiği, öğrenim döneminin hemen bütününe yayılmış bir şekilde tarih, İran tarihi ve rivayetleri konusunda derinlemesine çalıştığı, kendisinden önce yine ünlü şairler tarafından kaleme alınmış olan Şâhnâme ve Hudâyname gibi eserler üzerinde yoğun çalışmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Bütün bu çalışmalarının temel hedefi de eski İran’ın, İran hükümdarlarının tarihini yazmaktı.[11] Yine ünlü yapıtının içeriğinden hareketle Fars ve Arap edebiyatları konusunda ileri düzeyde öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır.[12] Onun İran kültür ve medeniyeti, İran tarihi, İslâmî bilimler, felsefe, yaşadığı çağın yaygın bilimleri konusunda son derece birikimli olduğu herkesçe bilinir.
Firdevsî’nin yetiştiği dönemde, İran’ın İslâm öncesi devirlerinde Pehlevî dilinde kaleme alınmış bazı eserler ortaya çıkarılarak yeni Farsça’ya çevrilmeye başlanmış, özellikle III. Yezdicerd’in (salt. 632-651) derlenmesini sağladığı Hudâynâme’ye ya da Arapça çevirisine dayanılarak birtakım Şâhnâmeler yazılmıştı. [13]
Diğer şairler gibi ilk dönemlerinde değişik amaçlarla gazel ve kasideler yazan Firdevsî, daha sonra yaşadığı çevrenin de etkisinde kalarak eski İran tarihi hakkında bilgi edinmek üzere Pehlevice yazılmış eserlere ilgi duymaya başladı. O döneme ait eserlerden faydalanabilmek için babasından ya da Zerdüşt rahiplerinden Pehlevice öğrenen Firdevsî, şiir yazacak kadar da Arapça biliyordu. Kırk yaşına kadar rahat bir hayat süren ünlü şairin daha sonraki dönemlerinin sıkıntı içerisinde geçmiş olduğu anlaşılmaktadır. [14]
Hem Şâhnâme’nin giriş bölümündeki dizeler hem de kendisiyle ilgili bilgilere yer veren eserlerdeki kayıtlar Firdevsî’nin Şiî dünya görüşünü benimsemiş olduğunu, aynı zamanda Mutezile mezhebinin inanç ve görüşlerine yakın durduğunu göstermektedir. Birtakım kaynaklarda özellikle de onun vatan sevgisiyle dopdolu bir milliyetçi oluşundan hareketle Zerdüşt inanışına bağlı olduğu doğrultusundaki aktarımların temeli yoktur. O, güçlü bir inanışa sahiptir, hayatı ve eserleri de açık bir şekilde bunu kanıtlamaktadır. [15]
Şâhnâme’de konuları mitolojik ve tarihî akışlarında aktarırken uygun yerlerde anlatımlarıyla son derece uyumlu olarak öğütler, öğüt verici pasajlar, özlü sözleri de yerleştirmiştir. Bu alıntıların önemli bir kısmı eski iran öğüt edebiyatı kapsamında yer alan çok önemli metinlerden aktarmadır. Örneğin Husrev Enûşîrvân (salt. 531-579)’ın ünlü veziri Bozorgmihr’in öğütleri bütün bunların başında yer alır.
Firdevsî, başta doğup büyüdüğü şehir Tûs olmak üzere İran’ın değişik bölgelerinden birçok kişilikle dostluklar kurmuştur. Bunlardan bir kısmının adları Şâhnâme’de geçmektedir: bu dostlarından ve yakınlarından özellikle ünlü eserini kaleme alması, kaynak sağlanması ve daha başka konularda destek gördüğü önemli kişilikler şunlardır:
1. Hüseyn-i Kuteybe/Huyeyy-i Kuteybe: Tûs valisi. Şairin en büyük destekçilerinden biridir. [16]
2. Alî-yi Deylem/Deylemî: Tûs’un dihkân ailelerinden olan Alî-yi Deylemî ve babası Bû Dulef de şairin kendilerinden destek gördüğü, dizelerinde övgüyle andığı kişiliklerdir.[17]
3. Ebû Mansûr Muhammed b. Abdurrezâk-i Tûsî (öld. 350/ 961): Tûs valisi. Bu emirin direktifleriyle Şâhnâme-yi Ebû Mansûrî’nin konuları değişik yerlerden toplanarak Firdevsî’nin hizmetine sunulmuştur. Onun özellikle bu derlemeler konusundaki desteğini Firdevsî dizelerinde dile getirir. [18]
4. Ebû Alî-yi Sîmcûr (öld. 388/998): Samanoğullarına bağlı Horasan emiri. Şâhnâme’nin yazımında şaire önemli destekler sağlamıştır.
5. Arslan Câzib (IV./X. yüzyıl): Sultan’ın nüfuzlu kumandanlarından biridir.
6. Nasr b. Sebük Tegin (ö. 412/1022): Sultan Mahmud’un kardeşi. Sultan ile Firdevsî arasında Şâhnâme’nin sunumu için aracılık yapmıştır.
7. Ebu’l-Abbâs Fazl b. Ahmed-i İsferâyinî (ö. 404/1014): Sultan Mahmud’un ilk veziri. 394-395/1003-1004 yıllarında Sultan ile Firdevsî’yi tanıştırmıştır. Şair son zamanlarında yoksulluk sıkıntısı çekerken yine onun yardımıyla Şâhnâme’yi Sultan’a sunmuştur. Dizelerinde onu övgüyle anar. [19]
8. Ahmed b. Hasan-i Meymendî (ö. 424/1033): Sultan Mahmud’un ikinci veziri ve yakın dostu. Firdevsî’nin muhalifleri ve hakkında dedikodu yaparak onu Sultan’a kötü gösterenler grubunda yer almıştır. Ancak sonraları Sultan’ın Hindistan seferine beraberinde giderken şairin yaptığı işin karşılığını vermesi konusunda sultanı ikna ederek onun destekçisi olmuştur.
9. İsmail-i Varrâk (ö. 476/1084): Ünlü şair Ezrakî-yi Herevî’nin (V. XI. yüzyıl) babasıdır. Firdevsî Sultan Mahmud tarafından iyi karşılanmayıp Gazne’den ayrılmak zorunda kaldığında altı ay onun evinde saklanmıştır.
Firdevsî, tereddütsüz İran’ın en büyük kahramanlık şairidir. Gelişmeleri olağanüstü ifadelerle sahnelemesi, anlatımlarında seçtiği sözcükler, dizelerindeki alabildiğine uyumlu tamlamalar ve son derece ustaca kurduğu cümleler, konulara uygun tasvirler, anlatımları esnasında olayları okuyucunun somut olarak canlandırmasını sağlayan gerçekçi anlatım tarzı, bu türün diğer şairleriyle karşılaştırılamayacak kadar üst düzeydendir. Dizelerinde anlatımı zorlaştıracak kinayeler, kapalı ifadeler, okuyucuyu bıktırıcı, zor anlaşılacak kelimeler yer almaz. [20]
Firdevsî, kendisi kahraman yaratılışlı ve eseri de gerçekte kahramanlık anlatısıdır. Onun en önemli özellikleri arasında; özgürlük, yiğitlik ve dürüstlük ön sıralarda yer alır. Milleti ve ülkesinin tarihini, özgürlerin özgürlük mücadelesi çerçevesinde ele alıp yoğun ve heyecanlı duygularıyla dizelerine aktarırken de bütün bunları Rüstem ile simgeler. Özgürlük onun için hayatın temel amacı, namusun kalkanı, varlığın sebebidir. [21]
Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ adlı eserinde Firdevsî ve şiirinden söz ederken: “Hemen herkes, onun İslâm sonrası dönemde İran’ın en büyük şairi olduğu konusunda görüş birliğindedir. O, şairliğin, fesahat ve belagatın hakkını gerçekten vermiş bir söz ustasıdır.” Bunun yeterli ve en önemli kanıtı da ünlü yapıtı Şâhnâme’dir. Onun en büyük olduğunun bir kanıtı da şudur: Fars edebiyatının büyük kaside ustalarından Enverî’nin (ö. 583/1187) kasidelerine Hakânî’nin (ö. 595/1199) aynı türdeki şiirleri eşdeğer olabilir. Sadî’nin (ö. 691/1291) gazellerinin dengi olarak Emîr Husrev-i Dihlevî’nin (ö. 725/1324) gazelleri gösterilebilir. Ancak Şâhnâme’nin bir benzeri henüz yazılamamıştır.[22] Muhammed-i Avfî de benzeri övücü ifadelerden sonra önce Dakikî’nin Şâhnâme yazmaya başladığını, ancak 20.000 beytini tamamladığı günlerde ansızın ölümü üzerine yarım kalan bu işi bitirmek için Firdevsî’nin 60.000 beyitlik bir Şâhnâme kaleme aldığını ve sözün hakkını en güzel şekilde verdiğini ifade eder. [23]
Sultan Mahmud döneminin en yetenekli şairi olarak kabul edilen Firdevsî, İran’ın Moğol dönemine kadar yaşamış en büyük şairi olarak bilinmektedir. Bundan da öte Gazneliler döneminin, aynı zamanda hem İran ve hem dünya edebiyatlarının en yetenekli, özgün tarzı olan şairlerinden biridir. İran edebiyatı tarihinde onun tarzı, ayrı bir yerde ve tamamen farklı özellikler taşıyan bir ekol olarak yer almaktadır. Samanîler döneminde yetişmiş olan Firdevsî, İran tarihine ve değerlerine karşı çok hassas bir şairdir. Yaşadığı devrede toplumu oluşturan bütün kesimlerce yeniden millîleşme hareketleri başlatılmış olması da bu konuda şairi etkilemiştir. [24]
Akla çok önem veren, takiyyeyi asla sevmeyen Firdevsî, İranlı büyük sûfîlerce de son derece güzel ifadelerle övülerek anılır: Şeyh Ahmed-i Câm (ö. 536/1239), Ahmed-i Gazzâlî (ö. 520/1126), İmam Muhammed-i Gazzâlî (ö. 505/1111), Senâî-yi Gaznevî (ö. 545/1151) başta olmak üzere çok sayıda ileri gelen şair ve yazar onu “hekîm: bilge”, “ustâd: hoca ” ve “dânâ: bilgin” nitelemeleriyle övmüşler, büyüklüğünü ifade etmişlerdir. Ahmed-i Gazzâlî’nin, Kunûzu’l-hikme adlı eserindeki ifadelerine göre “O, Muhammed ümmetinin en büyük bilgelerinden biridir.”[25] Öte yandan Fars şiirinin en büyük öncüleri Hâkânî-yi Şîrvânî, Enverî-yi Ebîverdî, Nizâmî-yi Gencevî gibi büyük söz ustalarının Firdevsî hakkındaki “hekîm: bilge”, “ustâd-i sohenâferin: söz ustası /ustad şair”, “hudâvend-i sohen: söz ustası”, “dânâ-yi Tûs: Tûs’un bilgesi”… gibi övgü dolu ifadeleri ve gerçekçi nitelemeleri son derece haklı, yaraşır ve önemlidir.
Firdevsî, İran edebiyatında kahramanlık şiir tarzını zirveye çıkaran şairdir. Temelde kahramanlık hikayelerini esas alarak eski dünyanın kökleri çok eskilere dayanan bir milletinin efsanevî tarihini, klasik dönemin gerçek tarihsel seyrini konu almıştır. Firdevsî’nin diğer bir özelliği de bu işindeki samimiyetini, aşkını ve zevkini eserinin her dizesinde açıkça yansıtmasıdır. Firdevsî’nin ortaya koymuş olduğu eser, yaşadığı dönemin sosyal durumuyla ilgili önemli kesitler de aktarmaktadır. O, yaratılıştan sahip olduğu üstün yetenekleriyle hikaye, kahramanlık destanları, trajedi, aşk şiirleri, dekor, diyalog, hareket, tavır gibi ayrı ayrı dalların tamamını içeren, dünya edebiyatı tarihinde benzeri yok denecek kadar az olan bir şaheser yaratmıştır. Kahramanlık sahnelerini ve trajedileri anlatırken izlediği metot o kadar hassas ve dikkatlicedir ki, okuyucu ister istemez olayların yoğun etkisi altında kalır. Firdevsî’nin tasvir gücü de son derece yüksek ve engindir. Tiyatro yazarları gibi sahneleri tasvir ederek duygularını dizelerine döker. [26]
Birçok edebiyatçının ünlü Tus’lu bilge Firdevsî’ye vermiş olduğu “millî şair” gibi unvanlar ve nitelemelerin kendisine ne denli yaraşır olduğu, ünlü yapıtı Şâhnâme’de karşılıklarını bulmaktadır:
Olmayacaksa İran olmasın benim için ten,

Kalmasın bu topraklarda bir canlı ten.

Vatanımız ve çocuklarımız uğruna,

Namusumuz, küçük çocuklarımız ve yakınlarımız uğruna,

Vatanımızı düşmana teslim etmekten,

Daha iyidir hep birlikte gitmemiz ölüme.

Firdevsî’nin ölüm tarihi konusunda birbirinden farklı rivayetler vardır. Ancak hem kendisinin Şâhnâme’deki ifadeleri hem de tezkirelerdeki kayıtlar göz önünde bulundurulduğunda 411/1021 yılında öldüğü görüşü yaygın olarak kabul edilmektedir. Şairin talihsizliği ölümünün ardından da yakasını bırakmamış, Râfızî olduğu gerekçesiyle bazıları onun Müslümanlar mezarlığına gömülmesine karşı çıkmışlar, bunun üzerine naşı kendisine ait bir bahçeye defnedilmiştir. [27] …………..




[1] Bâj (Paj, Bâz, Fâz) köyü İran’ın büyük şehirlerinden Meşhed’e 20 km. mesafede bulunmaktadır. Günümüzde “Fâz” adıyla bilinir.
[2] Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 269; Firdevsî, Şâhnâme, Giriş, s. C; Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 461; Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, II, 9; Zerrînkûb, Nâmvernâme, s. 69; Kanar, Mehmet, “Firdevsî“, DİA, XIII, 125; Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme, I, 651
[3] Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme, I, 651.
[4] Devletşâh, Tezkire, s. 41-42; Âzer, Âteşkede, s. 89-90; Browne, LHP, II, 129-132; Furûzânfer, Sohen u Sohenverân, s. 44-45; Şiblî-yi Nu’mânî, Şi’ru’l-Acem, I, 71; Debîrsiyâkî, Zindegînâme-yi Firdevsî, s. 6; Humâyî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, s. 89; Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 268-269; Mînovî, Firdevsî ve Şi‘r-i O, s. 35; Şafak, Edebiyyât, s. 175; Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 459; Safâ, Hemâseserâyî, s. 183-186; Kanar, Mehmet, “Firdevsî”, DİA, XIII, 125.
[5] Örneğin Bundârî’nin Arapça’ya yapmış olduğu ilk Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme çevirisinde “Mansûr b. Hasan”, Târîh-i Guzîde’de: “Hasan b. Ali”; Tezkire-yi Devletşâh ve Âteşkede-yi Âzer’de “Hasan b. İshâk b. Şerefşâh” şeklinde geçer. Bu konuda en eski tarihli olması gerekçesiyle Bundârî’nin kaydı daha güvenilir kabul edilmektedir (Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 458).
[6] Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ, s. 50.
[7] Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ, s. 50.
[8] Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ, s. 50; Nöldeke, Hemâse-yi Millî-yi Îrân s. 54-55; Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme, I, 651.
[9] Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, II, 10; Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme, I, 651 .
[10] Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 462-463.
[11] Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, II, 11-12.
[12] Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 463.
[13] Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 269; Kanar, Mehmet, “Firdevsî“, DİA, XIII, 125.
[14] Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 270; Kanar, Mehmet, “Firdevsî“, DİA, XIII, 125.
[15] Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 487.
[16] Firdevsî, Şâhnâme, VII, 252.
[17] Firdevsî, Şâhnâme, VII, 241.
[18] Firdevsî, Şâhnâme, I, 11.
[19] Firdevsî, Şâhnâme, IV, 4-5.
[20] Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme, I, 653
[21] Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme, I, 653.
[22] Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ, s. 49-50.
[23] Muhammed-i Avfî, Lubâbu’l-elbâb, II, 33.
[24] Şemîsâ, Sebkşînâsî-yi Şi‘r, s. 33.
[25] Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, II, 13.
[26] Şemîsâ, Sebkşînâsî-yi Şi‘r, s. 34.
[27] Nizâmî-yi Arûzî, Çehâr Makâle, s. 83; Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 485; Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, II, 20: Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme, I, 652.

Konular