HİNT ATEŞ TANRISI AGNİ

Özet: İnsanoğlunun yaradılışında var olan ateş, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Tarih boyunca kimi toplumda bir tanrı, kimi toplumda tanrılara adaklar sunmak için yararlanılan bir araç olmuştur. Hint’te ateş, kurbanın kişileştirilmiş halidir. Ateş tanrısı Agni’dir. Hint panteonunda yer alan otuz üç tanrıdan biridir. Hintlilerin en eski ve en önemli dini kaynakları olan èg Veda’da, Agni adına iki yüz ilahi sunulmuştur. Hint mitolojisinde, Evin Efendisi olarak çağrılan tek tanrıdır. Aynı zamanda her sabah yeniden doğduğundan en genç tanrıdır. Onun üç doğumu vardır: Cennette güneş, gökyüzünde parlaklık, evde kurban ateşi olarak. Ateş, her zaman temizliğin, saflığın ve parlaklığın sembolüdür.
Anahtar Kelimeler: Hint mitolojisi, ateş tanrısı, Agni

The Indian Fire God Agni
Summary: The fire is the symbol of light and it shows the development of civilization from the early beginning. In some communities Fire is a god and in some communities he is a symbol for bringing together the offering sacrifices and gods. In India fire is the personification of god Agni. It is considered to be a sacrificial fire which is very sacred in sight of god. Agni is one of the 33 gods in Indian pantheon. The most important and oldest sources of Indian religion is the collection of 1028 hymns known as the èg Veda. There are some 200 hymns related to Agni alone in èg Veda. In Indian mythology this god is called as Lord of House (gçãhapati). Agni is called the youngest god among the other gods. He was born three times; in the heaven as sun, in the sky as brighten and in the house as a sacrifical fire. Fire always has been a symbol of purity, cleanliness and brightness. Some fire cults of ancient India are similar with some Turkish fire cults, also with some other ancient cultures.
Keywords: Indian mythology, Agni
İnsanoğlu, dünya var olduğundan beri açıklayamadığı olaylardan hep çekinmiştir. Her sabah güneşin doğması, hava kararınca yerini aya bırakması, şimşek çakması, gök gürlemesi gibi doğa olayları karşısında, hem korkmuş hem de onlara karşı hayranlık duymuştur. Bu olağanüstü olayları kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek ve öfkelerinden korunabilmek için onları kutsallaştırmıştır. Bunun sonucu olarak da ilkel dinler ortaya çıkmıştır. Daha sonraki zamanlarda da bu ilkel dinlerle oluşan kavramlardan bazıları varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir.
Dünyanın yaradılışında var olan ateş bu kavramlardan sadece biridir. Ateş kütlesinden oluşan dünya giderek soğumuş, üstünde insanların, hayvanların ve bitkilerin yaşayabileceği yaşam alanları oluşturmuştur.
İlkel insanın, ateşle ilk ne zaman ve ne şekilde tanıştığı konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak, ateşle ilk karşılaştığında büyük ihtimalle ondan korkmuş ona karşı kendini korumaya çalışmış olmalıdır. Ateşin kızgın korlarından canı yanmış ama onun faydalarını keşfedince de yararlanmanın yollarını aramıştır. Böylece onu kutsallaştırarak, ondan en iyi şekilde kendini koruyabileceğine inanmıştır.
Yaşamda önemli yer tutan ateşin, mitoloji de hırsızları da görülmektedir. Yunan mitolojisinde “tanrı Zeus ateşi kendi tekelinde tutuyordu. Ateşi halkın yararına sunmak isteyen Prometheus, Olimpus dağının zirvesinde bulunan ateşi çalar ve halka dağıtır. Bunun sonucunda da işkenceyle öldürülür.”i
Mecusilik yani ateşe tapma, İslam kaynaklarında Zerdüştlük olarak geçer. Ateş, ışık tanrısı Ahura Mazda’yı sembolize eder. Mecusilerin tapınaklarında bir ateş odası (ateşgede) olurdu. Bu odalarda hiç sönmeyen bir ateş yanar, hiç kimsenin bu ateşe dokunmasına hatta soluklarının bile ateşi kirletmesine izin verilmezdi. Ateşgedelerde, ateşi yakmakla görevli bir din adamı bulunurdu. Bu din adamı, ateşi yakarken kirletmemek için eline eldiven giyer, ağzını bir bezle örterdi. Ateşin kirletilmemesi Ahura Mazda’nın önemli emirleri arasında yer almaktaydı. “Zerdüştlük her şeyden önce Ahura Mazda (ki buna bazen Ormazd veya Ormuz da denir) adlı yüce Tanrı’ya tapınmaktan ibarettir: Ahura Mazda parlak, ihtişamlı, çok büyük, çok iyi, çok güzel Yaradan’dır;...çok bilge bir ruhtur, ta uzaklara sevinçler saçar... Işığın, saflığın gerçeğin Tanrısı’dır.”ii
Kutsal ateş kültü, tarihte ilk olarak Perslerde görülmüştür.iii “Persler tarihte Akamanış (ahemeni) ve Sasaniler olmak üzere iki büyük hanedanlık kurmuşlardır. Antik çağda imparatorluk kuran hanedanlık ise Ahemenilerdi. Ahura Mazda, en büyük tanrılarıdır. Yeri ve göğü yaratan odur. Dağlarda tapınak olarak kullanılan ateşgedeleri vardır. Bu ateşgedeler bir anlamada tapınaklarıdır Persepolist kabartmalarında Ahura Mazda’nın tasviri önünde kutsal bir ateşin yandığı görülür.”iv Ateşin kutsallığına inanan Hititler de onun yakıcı, yok edici özünde tanrısal bir gücün olduğuna inanıyorlar, ateşin yakıldığı ocak kutsal sayıyorlardı.
Tarih boyunca ateş inancı, ölü ya da yaşayan dinlerde varlığını sürdürmüştür. Bütün dinlerde temizliğin, saflığın ve gücün simgesi olmuştur. Önceleri varlığından korkulsa da zamanla insanların vazgeçilmez bir inancı durumuna gelmiştir. Onlar için iyi olan her olayda ateşi bir aracı ya da bir koruyucu olarak kabul etmişlerdir “Kuzey Amerika Kızılderilileri öncelikle avcı olanları bireyin dinsel yaşamlarında hayaller görebilmesi için oruç tutması üstünde dururlardı. On iki ya da on üç yaşlarındaki erkek çocukları babaları tarafından ıssız bir yere bırakılır, hayvanları uzak tutmak için de küçük bir ateş yakılırdı.”v Ateşin buradaki görevi çocuğu hayvanlardan uzak tutarak ibadetini yerine getirmesini sağlamaktı.
İslamiyetten önceki Türklerde sert geçen kıştan sonra baharın gelişini kutlayan şenlikler düzenlenirdi. Bu şenliklerden biri olan Nevruz bayramı bugün bile kutlanmaktadır. “Büyük bir ateş yakılır, insanlar sırayla ateşin üstünden atlarlar. Böylece günahlarından ve kötülüklerden arınacaklarına inanırlar. Ateş kutsanır, doğanın uyanması ateşle kutlanır. Ateş; evreni canlandıran güneşin dünyadaki uzantısıdır. Nevruz ateşi, ritüelin başlamasında önemlidir. Temizliğin ve saflığın sembolü olan ateş onlara bolluk, bereket getirir.”vi Aynı şekilde Hıdırellez kutlamalarında yakılan ateşin de üstünden atlamakla günahların ateşin üstüne dökülerek yok olacağına ve dileklerin kabul olacağına inanılır. Anadoluda nazara karşı ateşin üzerine üzerlik (üzellik, üzerik)vii otu konur. Dumanı elle yüze doğru çekilerek kötülüklerin uzaklaşacağına inanılır.
Hint inanışında çok tanrıcılık kavramı Hinduların kutsal kitapları Veda’larda kendini gösterir. Dört kitaptan oluşan bu büyük ve kutsal eserden özellikle èg Veda tanrılar adına sunulmuş bin yirmi sekiz ilahiden oluşmaktadır. Ateş tanrısı Agni, èg Veda içinde yer alan otuz üç tanrıdan biridir. Vedik döneminin en önemli tanrısı kuraklık ve karanlıkla mücadele eden tanrı İndra’dır. İndra’nın adına iki yüz elli ilahi sunulmuştur. İndra’nın ardından ateş tanrısı Agni gelmektedir, onun adına da iki yüz ilahi sunulmuştur. On kitaptan oluşan èg Veda da birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, ve onuncu, kitaplar Agni’ye sunulan ilahilerle başlar. Sekizinci kitapta da Agni’yla ilgili ilahiler olmakla beraber ilk ilahi tanrı İndra adınadır. dokuzuncu kitap ise tamamen Soma içkisinin tanrısı Soma’ya ait ilahiler içermektedir.
Ateş tanrısı Agni ateşin kişileştirilmiş halidir. Ancak onun insani görünümü gelişmemiştir. Adaklar hep onun adına sunulmuştur. Üç doğumludur: Güneş olarak cennette, parlaklık olarak havada, kurban ateşi olarak evde (èV IV, 1;7). Sık sık güneşle eşleştirilmektedir. Her sabah gökyüzünde doğduğundan ona en genç tanrı (èV I, 44;6) olarak hitap edilir. Alev saçlı, alev dişli, yedi dillidir. Tanrıların adaklarını diliyle yalayıp yutar, yanan başıyla bütün yönleri kontrol eder. Tanrısal bütün Adakların Efendisidir (èV X, 6;3). èg Veda da Agni’ye Kurbanın Efendisi, Zenginliğin Efendisi, Evin Efendisi, Ormanın Mutlak Efendisi, Kuvvetin Oğlu, Bütün Yaşamın Efendisi, İnsanların Elçisi, Kırmızı Atların Efendisi, Hazinelerin Efendisi, Yeşil Arazinin Efendisi (èV III, 3;5), Bütün İnsanların İmparator Efendisi, Mutluluğun ve Kahraman Kuvvetin Efendisi, Büyükbaş Hayvanların Efendisi, Düşmanlarla Savaşanların Efendisi, Işığın Efendisi, Amrita’nınviii Efendisi (èV VII, 4;6) olarak hitap edilir.
“Odun ya da yağ onun yemeği, erimiş tereyağ içeceğidir. Günde üç kez beslenir. Tanrıların kurban yediği ağzıdır. Tanrılarla birlikte Soma içmek için davet edilir. Parlaklığı konusunda çok konuşulur. Tıpkı güneş gibi parlar, ihtişamı yağmur bulutunun şimşekleri, şafak ve güneş ışınları gibidir. Gece karanlığında bile parlar ve ışınları ile karanlığı yok eder. Diğer yandan ormanlara saldırdığında ve tıpkı sakallı bir berber gibi dünyayı traş ettiğinde yolu karanlıktır. Alevi tıpkı kükreyen dalgalar, sesi ise cennetin gök gürlemesi gibidir. Kırmızı dumanı gökyüzüne yükselir, dumanı sanki gökyüzünü destekler. Bu yüzden Agni sık sık bayrağı duman (dhuma ketu) olarak çağrılır.”ix
Onun üç doğumu olduğundan daha önce bahsetmiştik. O aynı zamanda üç güçlü, üç dereceli, üç bedenli (èV III, 20;2) dir ki bu durumu onun Hindu tanrı üçlemesinix açıklamaktadır. Burada dikkatimizi çeken bir nokta ise Agni’nin üç sayısıyla olan bağlantısıdır. Hint sayısal simgeleri incelediğinde, birden dokuza kadar sıfır da dahil olmak üzere her sayının bir simgesi olduğunu görmekteyiz. “Bu simgeler doğadan, insan bedeninin biçimbilgisinden, hayvan ya da bitki betimlemelerinden, günlük yaşamın olgularından, efsanelerden, rivayetlerden, dinlerden, Hint uygarlığının çeşitli toplumsal ve mitolojik düşüncelerinden çıkarılmıştır. Üç sayısının karşılığı olan simge Agni yani ateştir.”xi
Agni’nin birçok doğumu vardır. Gökyüzünde parlayan cennetin ışığıdır, gökyüzünün çocuğudur, suların dölüdür. “Tanrılar Agni’yi Ariler ve insanlar için ışık olarak doğurdular ve insanların arasına yerleştirdiler.”xii Cennetin ve Yeryüzünün oğludur (èV I, 31;8). İki annelidir (èV I, 60;1, 112;4, 31;2). Bundan kastedilen şey iki değneğin sürtünmesi sonucu meydana gelmiş olduğudur. Ayrıca Agni ateşi meydana getirmek için iki çubuğu birbirine sürten parmaklardan dolayı on anneli olarak da kabul edilir. Bu yüzden ona Gücün Oğlu denilir (èV III, 29;13).
Dyaus (Gökyüzü) ve Pçithivã’nin (Yeryüzü) oğludur (èV X, 1;29). Vishõu Puràõa’daxiii Brahma’nın en büyük oğludur ve adı Abhimànã’dir. Aziz Kaşyapa ve Aditi’nin oğullarındandır yani âdityalar’dandır. Aynı zamanda da Angiras’ın oğullarından biridir.
Agni’nin diğer tanrılardan daha fazla insan ırkıyla yakın ilişkisi vardır. Ölümlüler arasında ölümsüz, aptallar arasında akıllıdır (èV VII, 4;4). Evin Efendisi olarak çağrılan tek tanrıdır. Ondan daima evin içinde yaşayan bir misafir olarak bahsedilir. Bu yüzden insanların en yakın akrabaları olarak kabul edilir. Evin babasıdır (èV V, 4;2) ama kimi zaman bir erkek kardeş kimi zaman da tapınanlarının oğlu olarak kabul edilir. İnsanların tanrılar için sundukları adakları alıp tanrılara getirir. Bu özelliğinden dolayı tanrılar ve insanlar tarafından nitelikli bir adak taşıyıcısı yani elçi olarak kabul edilir (èV I, 1;12). İnsanlar Agni’ye zenginlik ve uzun bir yaşam için tapınırlar.
èg Veda’da, İndra ve diğer tanrılara, Kravyàdlarıxiv ve Ràkshasalarıxv yok etmeleri için yakarılan ilahiler vardır. Ràkshasaları yok etmesi için Agni’nin adına da sunulmuş ilahiler bulunmaktadır. Ancak Agni (èV X, 16; 9) da kendisi bir Kravyad’dır. Atharva Veda’da da Agni’nin üç formundan bahsedilir; et yiyici, ceset yiyici ve kurban yiyici. (AV XII, 2;9). Kravyad kelimesi daha sonraları kravyavahana ve kavyavahana olarak da geçmektedir.
Agni, çeşitli hayvanlarla da özdeşleştirilmiştir. Sivri boynuzları, böğürmesi ve kuvvetiyle bir boğaya, uzun tırnaklarıyla tanrılara adaklarını götürdüğünde bir ata, süt veren bir ineğe, gökyüzünde uçan bir kartala, yüksek sesle bağıran bir aslana, dünyanın etrafında serbestçe dolaşan çobansız bir öküze benzetilmektedir. Aynı zamanda o tanrısal bir kuştur.
Agni’nin Khàõóava ormanını yakış efsanesi oldukça ünlüdür. Efsaneye göre; Agni sayısız kurban yediğinden hazımsızlık çekmeye başlar. Hazımsızlıktan bir türlü kurtulamayan Agni, tanrı Brahma’nın yardımını ister. Brahma, Agni’ye çektiği hazımsızlıktan ancak tanrıların düşmanlarının yaşadığı geniş Khàõóava ormanını yakmasıyla kurtulacağını söyler. Agni derhal ormanı yakmaya gider. Ancak ormanda yaşayanlar ateşi söndürürler. Agni, Brahma’nın yanına gelerek, olanları anlatır Bunun üzerine Brahma, Nara ve Nàràyanaxvi gelinceye kadar ormanda beklemesini tavsiye eder. Onlar ormanı yakması için Agni’ye yardım edeceklerdir. Agni Brahma’nın dediği gibi ormana giderek onların gelmesini beklemeye başlar. O sırada İndraprastha’da yaşayan, Nara ve Nàràyana’nın bedenlenmeleri olan Arcuna ve Kçişõa Yamuna nehrinin kıyısına gelirler. Arcuna ve Kçişõa’nın oraya geldiği haberi duyulunca Agni bir aziz kılığında onların yanına giderek, Khàõóava ormanını yakmasına yardım etmeleri ister. Agni, ormanı birkaç kez yakmaya çalıştığını ancak bu çabalarının İndra tarafından engellendiğini söyler. Bu iki kahraman kişinin dostluklarını kazanmak için de Varuna tarafından kendisine verilen kutsal silahları onlara verir. Arcuna ve Kçişõa’nın desteğini alan Agni ormanı yakmaya başlar. İndra, derhal şiddetli bir sağanak gönderir. Arcuna Agni’nin kendisine verdiği oklardan adeta bir örtü yaparak ormanın üstünü kapatır ve sağanak ormana ulaşamaz. Sonunda Agni tüm ormanı yakarak hazımsızlığından kurtulur. (M.Adi Parva 225-236)xvii
Gene Mahàbhàrata’daxviii Agni’yle ilgili anlatılan bir efsanede şöyledir: Agni, aziz Bhçgu’nun laneti yüzünden yeraltına saklanır. Bu süre içinde Pàrvatãxix bütün tanrıları lanetler ve tanrılar Asuralarxx tarafından bozguna uğratılır. Bu kötü durumla karşı karşıya kalan tanrılar, Brahma’nın yardımını isterler. Brahma, bu lanetten onları ancak Agni’nin kurtaracağını söyler. Bunun üzerine tanrılar Agni’yi aramaya başlarlar ama hiçbir yerde onu bulamazlar. Yeryüzünde bu olay meydana geldiğinde, Agni, okyanusun dibinde saklanıyordu. Okyanus, Agni’nin sıcaklığından dolayı sürekli ısınmaya başlamış ve orada yaşayan hayvanların hayatlarını çekilmez hale getirmiştir. Bunun üzerine kurbağlar tanrılara giderek Agni’nin yerini söylerler. Yerinin tanrılara haber verilmesinden dolayı çileden çıkan Agni kurbağları asla hiçbir şeyin tadını alamamaları için lanetler. Kurbağlar ağlayarak tanrıların yanına giderler. Tanrılar tarafından tek tek kutsanarak lanetten kurtulurlar. Tanrıların yerini bulmasını istemeyen Agni oradan ayrılır. Büyük bir Banyan ağacının içine saklanır. Oradan geçen bir fil Agni’yi görerek yerini tanrılara haber verir. Buna öfkelenen Agni filin dilini kullanamaması için lanetler. Tanrılar fili kutsayarak, dilinin durumunun yemek yemesine engel olmayacağını söylerler. Yeri bir kez daha tanrılar tarafından öğrenilen Agni, Banyan ağacından ayrılarak, Şami ağacının içindeki boşluğa saklanır. Şami ağacının içinde küçük bir kuş yaşamaktadır ve tanrılara giderek Agni’nin yerini söyler. Tanrılar bu sefer Agni oradan ayrılmadan onu bulurlar. Agni kuşu ötmemesi için lanetler ama tanrılar tarafından kutsanan kuş eskisi gibi ötmeye başlar. Tanrılar, Agni’ye başlarına gelenleri anlatarak ancak onun yardımıyla Pàrvatã'nin lanetinden kurtulacaklarını söylerler. Agni, tanrıları lanetten kurtararak eski güçlerine sahip olmalarını sağlar. Agni tanrılar tarafından Şami ağacında bulunduğundan dolayı Şami ağacı kutsal sayılır. Hatta Puràõalardaxxi Agni’nin Şami ağacından doğduğuna inanırlar. (M. Anuşasana Parva Bölüm 85)xxii
Hint mitolojisinde, bilinen ve oldukça ilginç bir efsanede Ràmàyaõaxxiii destanında yer almaktadır. Efsane şöyledir: Mithila ülkesinin yakınındaki inziva yerini gören Ràma aziz Vişvàmitra’ya burasının kime ait olduğunu sorar. Aziz Vişvàmitra, burada bir zamanlar aziz Gautama ve karısı Ahalyà’nın yaşadığın söyler. Gautama büyük bir çilecidir. Birgün Ganj’a yıkanmaya gider. Gautama’nın inziva yerinden ayrıldığını gören İndra, Gautama’nın kılığında Ahalya’ya yaklaşarak güzel sözler söyler. İndra’nın bu güzel sözleri karşısında Ahalyà gelenin İndra olduğunu bile bile onunla birlikte olur. İndra tam oradan ayrılırken Gautama çıkagelir. İndra’yı kendi kılığında gören Gautama, öyle bir beddua eder ki İndra’nın testisleri düşer. Ahalyà’yı da görünmez yapar. İndra, büyük bir utanç ve üzüntüyle tanrı Agni’nin ve diğer tanrıların yanına giderek yardımlarını ister. Tanrıların tavsiyeleriyle Agni’nin koçunun testisleri İndra’ya takılır, böylece İndra lanetten kurtulmuş olur. (R I; 48-49)xxiv
Gene Ràmàyaõa destanında anlatılan ve Agni’nin, temizlik ve saflık konusuyla ilgili bir efsane vardır. Bu efsane ise şöyledir: Ràma, ràkshasa kralı Ràvaõa tarafından kaçırılan, karısı Sãtà’yı maymun ordusunun yardımıyla kurtarmıştır. Sãtà, aylar boyu başka bir erkeğin yanında yaşamıştır. Onu, iffetini ispatlamadan tekrar eş olarak kabul ederse, halkının gözünde değeri kaybolacaktır. Bu yüzden Sãtà’dan saflığını kanıtlamasını ister. Sãtà, büyük bir ateş yaktırarak içine girer. Ateş tanrısı Agni, saf ve masum olan Sãtà’ya hiçbir şey yapmayarak Rama’ya geri verir. Böylece Sãtà’nın masumiyeti ispatlanmıştır. (R VI; 115-118)xxv
Agni, kelimesi Hint-Avrupa kökenlidir. Latince ignis, Slovakça ognisdir. Ancak ateşe tapma anlamında kullanılması Hintlilere aittir. Avesta’da Agni ismine rastlanmaz, ayrı bir kavram altında ateşe tapma inancı vardır. Avesta’da, ateş gücün merkezidir. Ateş rahipleri Atharvan’lardır. âtar, büyük ve güçlü bir tanrıdır. Yiyecek, şan ve döl verici, evin arkadaşı, düşmanı defedendir. Agni, muhtemelen sanskrit “ag” yani hareket etmek fiil kökünden türemiştir. Agni’nin, ateş ile olan bağlantısı Vedik döneme aittir.
Agni, bazı tanrılarla da özdeşleştirilmiştir. Kuraklık tanrısı İndra, Vedik dönemde Agni’nin ikiz kardeşi olarak kabul edilir (èV VI, 59;2). İndra’nın dışında diğer tanrılarla da bağlantısı vardır. Özellikle Varuna ve Mitra’yla. Agni, kurban gittiğinde Varuna (èV X, 7;5), alevleri tutuşturduğunda Mitra’dır (èV V, 2;1). Akşamları Varuna, sabah güneş doğunca Mitra, havanın içinden geçince Savitç, gökyüzünün ortasını aydınlığında İndra olur (AV XIII, 3;13). Agni, Duanın Efendisi anlamına gelen Bçihaspati ile de özdeşleştirilmiştir (èV III, 1;3). Aynı zamanda Agni, èg Veda’da Brahmanaspati olarak da isimlendirilen Bçihaspati’yle açık ilgisi olan Màtarişvan ve Nàraşaüsa isimleriyle de çağrılır.
Agni’den sık sık rahip olarak bahsedilir ve bu onun en göze çarpan özelliğidir. Evle ilgili ayinleri yapan rahip purohita (èV VI, 10;1), tanrıları öven ve onları kurban törenlerine davet eden rahip Hotar (èV I, 1;1), ayini yöneten rahip Adhvaryu (èV III, 5;4) ve dua eden rahip Brahman’dır.
Ateş, Hint toplumunun birçok töreninde hep ön planda olmuştur. “Çocuk doğduğu zaman evin içinde ateş yakılır, yakılan bu ateşin dumanıyla çocuk temas ettirilir. Ateşin içine buğday ve kenevir taneleri atılır. Böylece çeşitli şekillerdeki kötü ruhların kovulması amaçlanır.”xxvi Aynı şekilde ateş, evlilik törenlerinin de vazgeçilmez bir unsurudur. “Gelinin eli, babası tarafından damada verildikten sonra genç çift daha önce yakılmış olan ateşin arkasına otururlar. Ateşe tereyağ adanır. Gelin, damadın yardımıyla, ateşin etrafında döner. Varuna, Aryamanxxvii ve Påşan’axxviii adaklar sunduktan sonra tören son bulur.”xxix “Kırgız-Kazaklarda gelin yeni evine geldiği zaman, ocaktaki ateşe yağ atıp karşısında secde eder.”xxx Aynı şekilde ateş, ölü yakılması törenlerinde de önemli rol oynar. Buradaki ateş, ölünün ruhunun öbür dünyaya iyi bir şekilde uğurlanması içindir.
Kurban törenlerinin ana teması ateştir. “Ayin metinleri, kutsal ateşlerin yükseltilmesi için uygun olan çeşitli dönemleri işaret eder. Ateşe sabah ve akşam adak sunulur. Adak zamanı sabah güneş doğmadan hemen önce ya da hemen sonradır. Üç kurban ateşi vardır: Gàrhapatya, Dakşiõa ve âhavanãya.xxxi Ateşin yüceltilmesi için iki gün süren bir ayin düzenlenir. İlk gün biri Gàrhapatya ateşi için diğeri âhavanãya ateşi için iki sundurma kurulur. Gàrhapatya’nın sunağı yuvarlak, âhavanãya’nınki ise karedir. Dakşiõa ateşi, Gàrhapatya’nın güneyinde yarım ay şeklindedir. Gàrhapatya’nın ateşi ya sürtünme yoluyla ya da zengin bir adamın evinden alınır. İlk günün gecesi kurbanın sahibi ve karısı flüt ve lavta sesleriyle geceyi uyanık geçirirler. Sabah olunca verimlilik için yeniden ateş yakılır. Ateşe, adak sahibinin atalarını hatırlatan kelimelerle hitap edilir. Sonra Gàrhapatya’dan bir kor alınarak, âhavanãya ateşi elde edilir. Aynı şekilde Dakşiõa ateşi de yakılır. Birgün önce töreni yönetecek rahip için Gàrhapatya ateşi üzerine konmuş olan lapa ateşten alınır, bu ateş daha sonra et kurbanları pişirmek için de kullanılır. Tören bu şekilde sona erer.”xxxii
Ateş inancı ilk çağlardan beri toplumların üzerinde etkisini yoğun olarak hissettirmiş, saflığın ve temizliğin sembolü olmuştur. Eski Hint’te kadının ölen kocasıyla birlikte yakılması yani sati geleneği vardı. Bu şekilde kadının, kocasından sonra iffetinin korunmuş olunduğuna inanılıyordu. Böylece ateş, yararlarının yanı sıra insan hayatına mal olan bir takım geleneklerin ortaya çıkmasına da neden olmuştur.

EKLER (İlahi Örnekleri)

èg Veda 1. Kitap 27. İlahi
2. Sen bizim için armağanlarını yağmur gibi yağdıran, büyük mutluluklar veren, uzaklara kadar uzanan Gücün Oğlusun.
3. Tüm Hayatın Efendisi, hem uzak hem yakın olan Ey Agni!
Sen bizi her zaman günahkar insandan koru.
4. Ey Agni sıcaklığınla tanrılara sunduğumuz adakları ve en yeni dua şarkılarımızı bildir.

èg Veda 2. Kitap 1.İlahi
1. Günler boyunca parlayan Agni, Sen sulardan ve taştan yaşam bulursun:
Ormandaki ağaçlardan ve yerde biten otlardan safça yaratılırsın, Ey İnsanların Mutlak Efendisi.
2. Yakarma işi senindir, her zamanki temizleme işi de; Sen lidersin, Sen dindar adamın ateşini tutuşturansın.
Sen yöneticisin, Sen kurban hazırlayan din adamısın: Sen Brahman’sın, Sen Evimizin Efendisi ve Sahibisin.
3. Kahramanlar kahramanı Agni’sin! Sen İndra’sın, Sen tapınılmaya değer adımlarla yürüyen Vishnu’sun:
Sen zenginlik sağlayan Brahman Brahmanapati’sin: Ey destekleyici, bilgeliğinle bizi koru.
Atharva Veda 3.Kitap 2. İlahi
1. Herşeyi bilen bizim elçimiz Agni, kötülük ve lanete karşı yanarak onları gidersin.
Düşmanlarımızı sersemletsin, Càtavedasxxxiii onları vursun ve ellerini koparsın
2. Bu Agni kalbinde var olan duyguları sersemletsin.
Kötülüğü evden yok etsin, seni her yönden korusun.

KISALTMALAR
AV Atharva Veda
M Mahàbhàrata
R Ràmàyaõa
èV èg Veda
KAYNAKÇA
Campbell, Joseph, İlkel Mitoloji, Çev: Kudret Emiroğlu, İmge Kitabevi, Ankara, 1995.
Challaye, Felicien, Dinler Tarihi, Çev: Samih Tiryakioğlu, Varlık Yayınları, İstanbul, Eylül, 1960.
Crow, W.B., Büyünün, Cadılığın ve Okültizmin Tarihi, Çev: Fulya Yavuz, Dharma Yayınları, İstanbul, Şubat, 2002.
Dowson, John, A Classical Dictonary of Hindu Mythology And Religion, Geography, History And Literature, Rourledge and Kegan Paul Ltd., London, 1953.
Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, Mayıs, 1997.
Griffith, Ralph T.H., The Hymns of The Atharvan Veda, E.J. Lazarus and Co., Vol:II, Benares, 1917.
Griffith, Ralph T.H., The Hymns of The ègveda, Motilal Banarsidass Publishers, Delhi, 1995.
Hopkins, E. Washburn, Epic Mythology, Verlag Von Karl J. Trübner, Starssburg, 1915.
Ifrah, Georges, Sıfırın Gücü, Çev: Kurtuluş Dinçer, Tübitak Yayınları, Ankara, Ocak, 1997.
Kaya, Korhan, Hint Mitolojisi Sözlüğü, İmge Kitabevi, Ankara, Şubat, 1997.
Kaya, Korhan, Ràmàyaõa, İmge Kitabevi, Ankara, Ağustos, 2002.
Keith, Arthur Berriedale, The Religion and Philosophy of The Veda And Upanishads, Motilal Banarsidass Publishers, Vol: I-II, Delhi, 1988.
Macdonell, A.A., A Vedic Reader for Students, Motilal Banarsidass Publishers, Delhi, 1999.
Macdonell, A.A., Vedic Mythology, Verlag Von Karl J. Trübner, Strassburg, 1897.
Mani, Vettam, Puranic Encyclopaedia, Motilala Banrsidass Publishers, Delhi, 1996.
Memiş, Ekrem, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Konya, Mart, 2002.
Roy, Pratap Chandra, The Mahàbhàrata, Datta Bose and Co., Vol:I,X, Calcutta.
Shastri, Hari Prasad, The Ràmàyaõa of Vàlmãki, Shanti Sadan, Vol:I, London, 1952.
Veyis, S., Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Teknikleri, D.T.C.F. Basımevi, Ankara, 1981.
Wilkins, W.J., Hindu Mythology, Indological Book Houses, Varanasi, 1988.
Willams, Monier, A Sanskrit Dictionary, Motilal Banarsidass Publishers, Delhi, 1995.
Derleme Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, cilt XI, Ankara 1979.
www.cu.edu.tr/content/shtml/Turkish/duyurular/Kultur/TrNevruz.shtml
www.gizem.gen.tc/ateskultu.htm

Konular